29 Kasım 2012 Perşembe

eğitim üzerine zırvalamalar

fatih projesi, akıllı tahtalar, 4+4+4, dershanelerin kapatılması, kıyafet serbestisi, eğitimle ilgili olarak bu sene konuştuğumuz konular. her biri ayrı dert, her birinin neresini tutsan elinde kalıyor. her biri bizi ileriye götürmesi için tasarlanıyor(!) ama atılan adımlar nedense hep geriye gidiyor. 

fatih projesi ve akıllı tahtalar: öncelikle bunları kullanabilecek öğrenci-öğretmen var mı sorgulamamız lazım. öğretmenlerimiz bilgisayar teknolojilerini kullanmakta ne kadar yetkinler, çocuklar bilgisayarla ya da tablet ile oyun oynamak yerine ders çalışması gerektiğinin bilincinde olacaklar mı? çevremdeki eğitimcilerden biliyorum ki, pek çoğu bilgisayarı çocuğunun yardımı olmadan kullanamıyor. çocuklar ve dahi büyükler bile bilgisayarda facebook, oyun dışında hiçbir şey yapmıyor yapamıyor. bu durumda akıllı tahtaları kim nasıl kullanacak? fuzuli masraf, müsrüflüün lüzumu yok:)

4+4+4 ise her yönüyle kötü görünen bir sistem oldu gitti, ilkokula başlama yaşının 66 aya indirilmesi ile henüz okula başlama yetkinliğine erişmemiş çocukların mini mini birler yapılması, 5. sınıfın bir anda yok olmasıyla en azından bu sene 5. sınıfta olması gereken çocukların uçan müfredatı, bir anda zorunlu tutulan liseler için kitapların hazırlanmamış olması, o kadar çok sorun var ki yazmakla bitmeyecek.

kitapları milli eğitim bakanlığının vermesi ise başlı başına bir sorun, kitapların yeterli bilgi içermediği düşünüldüğü için öğretmenler tarafından mutlaka yardımcı kitap aldırılıyor, ilkokul birinci sınıfa bile yaprak test çözdürülüyor. kitaplara baktığımızda ise (matematik öğretmeni arkadaşımın söylediğine göre) boyama kitabından başka bir şey olmadığını görüyoruz.

dershanelerin kapatılması, bir yönden doğru bir yaklaşım olabilir ancak yerine konacak sağlıklı bir eğitim-öğretim politikası olmadan, öğrenci seçme yarışının yerine konacak bir sistem bulunmadan mümkün değil, dershane kalkar özel ders artar, sonuçta tek amacımız üniversite kazanmak. 

kıyafet serbestisi ise eğer gerçekten kıyafet serbestisi olsaydı gerçek olabilirdi, ama şunu-bunu giyemezsin dedikten sonra özgürlük getirmiş olmuyor. ayrıca türkiye gibi gelir dağılımının son derece adaletsiz olduğu, görgüsüzlüğün had safhada olması nedeniyle ama annelerin- ama çocukların marka bağımlısı olduğu bir ülkede karmaşa ve sorundan başka hiç bir şey getirmeyecek. 

biz bu şekilleri tartışaduralım, eğitim sisteminde müfredatın içi boşaltıldı, liseden mezun olmayacak çocukları üniversiteden mezun etmeye çalışıyoruz, muasır medeniyet ülkümüz vardı ne oldu ona. 



26 Kasım 2012 Pazartesi

annelik yarıştırmak,

uzun zamandır annelerin paylaşımlarını okuyorum. bu paylaşımlarda ve yapılan yorumlarda şu durum dikkatimi çekmeye başladı. mürekkep yalamış, okumuş, araştıran, öğrenmeye çalışan annelerin pek çoğu bunu en iyi ben yaparım, sadece benim anneliğim doğru, siz ne bilirsiniz ki tavrındalar. normal doğum ya da sezaryenle doğum yaptın suçlusun, aaaa olmaz ama, sütün yetmedi mi vah vah, çalışıyor musun suçlusun çalışmıyor musun suçlusun. odasını ayırdın suç, ayırmadın suç,  herkes birilerinin kendisine karışmasından şikayetçi ama herkes başkasına sonsuz karışma hakkını kendinde buluyor. hele ki kazara bir soru sorun eleştiri yağmuru başlıyor. neden anneler birbirine karşı bu kadar tahammülsüz? neden bu kadar kırıcı davranıyor anneler? bu durumda topluma tahammülsüz ve kırıcı bireyler yetiştirmiş olmuyor muyuz bu şekilde?

23 Kasım 2012 Cuma

sen kötü ve iğrenç bir annesin, seni sevmiyorum

başka bir insan söylese hiç umurumda olmayacak bu sözler içimi kavurdu. canım öyle acıdı ki hayatıma devam edemiyorum. bu sözü duyduğumda çileden çıkıyorum. küfür değil ama küfürden beter.

evet çocuklarımızı çok seviyoruz, evet çocuklarımız göz bebeklerimiz, evet her zaman kayıtsız şartsız arkalarındayız ama bu çocuklarımıza bize (anne-babalarına) saygısızlık etme hakkını verir mi? bu durumda çocuğumuza kızmamalıyız peki ama kuralları, sınırları, yazılı olmayan toplum kurallarını, saygıyı nasıl öğretiriz? bizler küçükken anne-babamız tarafından uyarılmıyor muyduk?

çocuklarımız bize hayır diyebilecek kadar güçlü birey olsunlar tamam ama bunu saygısızlık boyutuna getirdiklerinde ne yapacağız ya da saygılı olmayı nasıl öğreteceğiz? bu noktada birazda söz dinleyen çocuk olmaya devam etmeleri gerekmiyor mu?

bu konuyla ilgili kafam çok karışık. kafamın daha da karışık olduğu bir diğer konu ise annelik yarıştırmak. bu konuyla ilgili düşüncelerimi ise ayrı bir gönderiye saklıyorum.

sevgiyle:)

22 Kasım 2012 Perşembe

hurma peltesi,

meyve tatlılarını severim, yerken lezzeti bol, kalorisi şerbetli tatlılara göre az, yapması ise çok kolaydır. hurma ise benim sevmediğim sevgili kişisinin ise çok sevdiği meyvelerden. geçenlerde kendisi iş seyahatine gidince evde kalan ve çürümeden bir şeyler yapmalıyım dediğim hurmalarla hurma peltesi yaptım. güzel oldu. en azından hurma çürüyüp çöpe atılmadı.
malzeme:
3 tane olgun hurma
1 su brd. su
3 kahve fincanı şeker
2 yemek kaş. buğday nişastası

hurmaları blendırdan geçirdim. nişastayı suda ezdim, şekerle birlikte hurmalara kattım ve kısık ateşte koyulaşana kadar pişirdim. piştikten sonra bardaklara paylaştırdım. soğuyunca üzerini krem şanti ile süsledim.


sevgiyle:)

20 Kasım 2012 Salı

ızgara kabak ve kırmızı biber,

ızgara sebzeleri çok seviyorum ama ne yazık ki ev ahalisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. bu nedenle 2 kabak - kırmızı biber atıyorum ızgaraya. her bir dilime de beyaz peynir sarıyorum. üzerine hafifçe fesleğen ve pul biber. afiyetle yiyorum tek başıma.


sevgiyle:)


19 Kasım 2012 Pazartesi

mevsim rüzgarları,

teoman'ın en güzel şarkılarından biri bence, hüzünlü sonbahara uyan ve istanbul'da ve her yerde hazan duygusunu yaşatan çok güzel bir şarkı.
istanbul'da değil ama yaşadığım bu küçük kentte bilmiyorum kaçıncı sonbahar bu, burada yaşamayı artık sevmesem de ailemin hatırına katlandığım orta anadolu kentinden sonbahar.





kendimi çoğunlukla bu resimdeki el arabası gibi atıl ve eskimiş hissediyorum.


umarım bende havaya inat azıcık güneş görünce fışkıran ıspanaklar gibi yeniden canlanabilirim. 

sevgiyle:)


18 Kasım 2012 Pazar

alinazik,

zevkle yenen bir patlıcan yemeği daha. bu sefer annemin arkadaşları için yaptım. bayıla bayıla yediler. 
alinazik için yazdan hazırladığım közlenmiş patlıcan kullanıyorum. 

malzeme: 
1 kilo patlıcan (közlenecek)
400 gr kıyma,
1 adet orta boy soğan,
1 yemek kaşığı biber salçası,
1 domates,
1 sivri biber,
tuz-karabiber-kırmızıbiber-kimyon
2 su bardağı yogurt (süzme yoğurt olursa daha iyi olur)
2 diş sarımsak

patlıcanları közleyip, soyduktan sonra eziyoruz ve biraz soğuyunca sarımsaklı yoğurtla karıştırıyoruz. bu arada kıymayı soğan, domates ve biber ile kavuruyoruz. sarımsaklı yoğurtlu patlıcanı tercihen cam bir kaba yayıp üzerine de kavrulmuş kıymayı yayıyoruz ve afiyetle yiyoruz. yapması bu kadar kolay yemesi ise damakta zevk patlamaları yapan bir yemek. 


sevgiyle:)


17 Kasım 2012 Cumartesi

pembeli,

böcüğe, (kendisine ak kiraz dememizi istiyor ısrarla (beyaz tenli olduğu içinmiş, kardeşi ise esmer olduğu için ona kara üzüm demeliymişiz, yeni lakaplarımız bunlar yani ak kiraz ve kara üzüm)), bayramda yeni bir etek ördüm. ipi benim artık giymediğim bir kazaktan sökülerek elde edildi. 10 ters 10 düz ilmekle ördüm. her 10 sırada bir kez ters ilmeklerden birisini kestim. 140 ilmek başlamıştım, her sırada 7 ilmek keserek 70 ilmekle bitirdim. düzlerde hiç azaltma yapmadım, böylece etek pileli oldu. pilelerin üstte kalan kısımlarına hazır beyaz kurdele çiçekler ve yaprak olması için yeşil kurdele fiyonklar diktim, beline de lastik geçtim, kızım zevkle giyiyor şimdi.

sevgiyle:)

8 Kasım 2012 Perşembe

kadınbudu köfte,

kadınbudu köfteyi annem yapardı ben küçükken ancak yıllar var ki yememiştim. biraz da evde kalanları değerlendirmek amacıyla kadınbudu yaptım dün akşam.evde kalan dediğim ise bir gün önceden kalan sade pirinç pilavı. malum pilav ısıtılınca yenmiyor, çöpe atılmasından sa değerlendireyim dedim. yaklaşık 6 kaşık pirinç pilavı vardı. bunu 250 gram köftelik kıyma ve tabi ki kırmızı biber, karabiber, kimyon, nane, kekik, tuz ile harmanlayıp köfte olarak yaptım ve uzun zamandır yapmadığım bir başka şeyi yapıp köfteyi kızarttım. ama tavsiye etmiyorum fazla yağlı oldu, ya da biz kızartma yemeyi unuttuk. fırınlamak daha iyi olacakmış.


sevgiyle:)

3 Kasım 2012 Cumartesi

patates topları,

bu topları bizim büyük kız çok seviyor, sıklıkla yapmaya çalışıyorum. tarifi tombul tariflerden almıştım. küçük değişikliklerle bu haline getirdim. bugün komşuma çaya giderken bir tepsi yaptım.

malzeme:
10 adet küçük patates
200 gr beyaz peynir
2 yumurta
100 gr galeta unu
birer çay kaşığı kırmızı biber, karabiber, tuz, köri, fesleğen, kekik ve dereotu
50 ml süt kaymağı

patatesler haşlanıp rendelenir, ezilmiş peynir ve diğer malzemelerle hamur haline getirilir, top yapılıp üzerine yumurta sarısı veya süt sürülür. 180 derecede yarım saat pişirilir.


sevgiyle:)

2 Kasım 2012 Cuma

çocuk resimlerinin dili, ali çankırılı




biz yetişkinler bazen sözün yetersiz olduğunu hissedip kitaplara, müziğe, resme veya hiç olmadı yemek yapmaya-örgü örmeye, temizliğe sığınmıyor muyuz? sözel becerilerimiz gelişmiş olduğu halde bunu hissediyorsak, keşke birileri şu halimi görse bana yardım etse diyorsak, çocuklarımız kısıtlı sözel becerileri nedeniyle ancak resimlerle anlatabiliyorlar kendilerini. evet resimleri kötü, evet çizgileri acemice evet insanları kafadan bacaklı gibi çizebiliyorlar ama bize bu yolla pek çok şey anlatıyorlar.


bence her anne-babanın çocuğunun yaptığı resimleri anlayabilmek ve yorumlayabilmek için böyle bir kitap edinmesi gerekli, ancak bu kitap mı bilemiyorum doğrusu. ali çankırılı'nın eve kardeş geldi kitabını okumuştum, çocuk resimlerinin dili okuduğum ikinci kitabı, şu sıralar ise ana-baba okulu kitabını okuyorum.
kitapta genel olarak çocuk psikolojisi ile ilgili temel bilgiler verildikten sonra resimlerde ne neyi ifade ediyor olabilir, resim nasıl yorumlanmalı örneklerle açıklanmış. çocuklarımızın yaptığı resimleri doğru yorumlamak için bu konuda yazılmış pek çok kitap var, bence çocuğu olanlar böyle bir kitap edinmeli ve sözle anlatılamayanı anlamaya çalışmalı.

çocuk eğitimi, çocuk gelişimi kitaplarının hemen hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyor. ama herkes kendi dünya görüşünü katıyor. bu görüş sizin görüşünüze uygunsa ne ala yok değilse sizin açınızdan sorun olmaya başlıyor (en azından kızdırıyor). bu nedenle benim gibi yapmayın, kitabın yazarının dünya görüşünü de sorgulayın.

sevgiyle:)

1 Kasım 2012 Perşembe

bebeğin 4. ayı,

evet küçük kızım tamı tamına dört ayını doldurdu ve artık kocaman bir kız oldu. bu ay yaşadığımız en önemli değişiklik gündüz uykularının azalması ve daha çok oyun oynamak istemesi, her geçen gün daha farklı oyunları algılayabildiğini görüyoruz. şimdilik en sevdiği oyuncak ana kucağına bağladığımız çıngıraklar. eline tutturduğumuz çıngırakları ise direkt olarak ağzına götürüyor.

oyun dışında yaşadığımız ikinci önemli değişiklik kakalı bez sayısındaki azalma. artık günde 2 kez kaka yapıyor.

bakışları çok netleşti, bakıp çağırınca gülücükler geliyor hemen, aynaya bakmak en büyük zevkimiz.
oturmak istiyor yatmaktan hoşlanmıyor. ama ben oturtmaya korkuyorum. başını artık neredeyse tam olarak tutuyor. ismiyle çağırdığımızda dinliyor ama sesin geldiği yöne dönmeyi henüz akıl edemiyor. yüzüstü koyduğumda başını tam olarak kaldırıyor. sesini keşfetti sürekli bağırıyor. bu ay böyle geçti.

sevgiyle:)