22 Mayıs 2014 Perşembe

13 mayısın ardından

yeni toplayabildim kendimi, kabuslar yeni bitmeye başladı. 10 koca gün sonra.

geçen hafta salı günü çok heyecanlıydık, çocukları bırakıp 3 günlük bir kongreye gidecektik sevgiliyle, hem iş hem tatil, 2009dan beri ilk kez başbaşa kalacaktık, çocuk ağlaması gürültüsü olmadan. heyecanlıydık. haberi duydukça, hakkında düşündükçe heyecanımız kayboldu, önce hüzün sonra öfke sonra tekrar hüzün ve tekrar öfke, birbirini takip eden kısır döngü hoşgeldin.

sabah yola çıktık, yol boyunca elimde telefon twitterdan, çeşitli kaynaklardan haberleri öğrenme çabası. otele yerleşme ve haberleri izleyip ağlama, sonra kongrede insanlara gülümsemeye çalışma, bir yandan 5 yıldan sonra ilk kez çocuk sesi olmadan sevgiliyle oturabilme, keyfi kalmasa da.

günlerdir her duyduğum haberde daha çok üzülüyor, daha çok öfkeleniyorum ama elimden hiç birşey gelmiyor. en acısı bu galiba elden gelen bişeyin olmaması, yanlış giden bir şeyleri değiştirememek. 

acı, öfke ve gözyaşıyla :(

13 Mayıs 2014 Salı

anneler gününün ardından,

sabah kalkınca hadi dedim kahvaltıya gidiyoruz bugün kahvaltı hazırlamak istemiyorum. çocukları giydirdim, küçüğün altını değiştirdim. kahvaltı isteğimi belirttikten bir saat! sonra hazırdık. evin yakınında bir yere gittik yürüyerek, yolda kızları parktan zor bela ayırdık. gittiğimiz yerde sırf yanında çocukların oynayacağı parkımsı bir yer var diye tuvaletlerin ve deponun önüne oturduk. nedense en izbe yerlere konuyor oyuncaklar, dostlar alışverişte görsün var mı var. sadece bir otelde havuzların ve lokantanın hemen yanında oyun alanı vardı çünkü otel sahibinin çocuğu vardı. bu ilginç bir durum aslında; çocukları çok sevmek ve çocuklulara tuvalet önünü layık görmek. aman diğer müşteriler rahatsız olmasın.

neyse anneler gününden devam. kahvaltı bitti tam da kahve söyleyelim derken kız kaka yaptı. alelacele hesabı ödeyip eve kaçtık. sonra okula deney yapmaya geldim, sonra annemi ve kayınvalideyi ziyaret ettik, bu sefer ikisine de hediye almadım. sonra eve geldik ertesi gün için yemek ve beslenme için kek yaptım, nihayet oturduğumda 23,30 olmuş ve ben hala işleri bitirememiştim.

anne olmak böyle bir şey işte. hep koşturmak-yorgun olmak-sürekli çalışmak, ama ilginç bir şekilde çocuklar gülünce mutlu olmak, kendini bununla avutmak.


Sevgiyle :)

9 Mayıs 2014 Cuma

nicci french-kusursuz içgüdü

demiştim ya bir süre boş-beleş kitaplar okuyacağım kafamı dinlendireceğim diye. geçenlerde markette gördüm bu kitapları 4 tane kapıverdim hemen zaten polisiye severim, eh kafa dağıtırım işte dedim. ilk okuduğum kusursuz içgüdü oldu.

kitap hafif ötesi hemen okunuyor akılda pek iz bırakmıyor, öyle vurucu cümle de kalmadı bende. ama konusu ilginç sevgili kocanız bir başka kadınla bir kazada ölürse ona mı inanırsınız? ne yaparsınız? ne kadar zavallısınız? gibi bir temel sorusu var. karakterimiz kocasına inanmayı ve ölümünü araştırmayı tercih ediyor. polisiye kısmı çok hızlı çözülse de yaşanılan şoku güzel anlatmış yazar. kitabın londra'da geçtiğini çok uzun zaman algılayamadım ben, hatta fark ettiğimde hadi ya ingiliz miymiş yazar ben amerikalı zannetmiştim filan dedim.

yıllar önce babamın bir arkadaşının eşi bu şekilde vefat etmişti, kadıncağız kaza sonrası amiyane tabirle kafayı yedi ve hala tam normal değildir ve hatta gülerek der ben böyle oldum diye. gerçekten feci bir durum yani.

kusursuz içgüdü seyahatte filan rahat okunabilecek yormayan kitap. dinlenmek için okunmasını tavsiye ederim efendim :)

sevgiyle ve kitapla:)

1 Mayıs 2014 Perşembe

alice munro-bazı kadınlar

hani bazı işler vardır ne kadar çabalarsanız çabalayın bir türlü bitmez
hani bazı olaylar vardır bir türlü unutamazsınız
hani bazı ülkeler vardır kendinizi toplamanıza izin vermez. işte biz öyle bir ülkede yaşıyoruz. her gün ayrı bir-bir kaç acı ile boğuşuyoruz. bu arada çalışmaya, normal olmaya çabalıyoruz. benim bu noktadaki en önemli çabam kitap okumak. gerçi pek başaramıyorum ama :(.

bu süreçte okuyup bitiremediğim bazı kadınlar kitabını bitirdim ve karar verdim, benim nobel ödülü almış bazı yazarlarla ciddi problemlerim var. seçici kurulda ben olsam alice munro'yu seçmezdim sanırım. bir yere varamayan hikayeler bütünü bazı kadınlar. ömrümde en zor okuduğum kitaplardan biriydi. sırf bitirmeyi görev edindiğim için bitti. aklımda kalan iki hikaye var: birincisi açılış öyküsü diğeri ise yüz öyküsü.

ne yazık ki gönül rahatlığıyla tavsiye etmeyeceğim bir kitap.

bir süre boş-beleş hafif yormayacak kitaplar okuyup kafamı ve düşüncelerimi toplayacağım.

kitapla ve sevgiyle:)