30 Aralık 2016 Cuma

yeni yıl dilekleri

şimdi geçen hafta muhasebemizi yaptığımıza ve 2016 yılının herkes için çok kötü geçtiğine karar verdiğimize göre 2017 yılını kurtarmak için neler yapabileceğimize bakalım.

kendimiz için merdivenleri kolayca inip çıkacağımız bir kiloya inelim bi zahmet. bir de o çok beğendiğimiz elbise üzerimize olmasın mı bu yıl?

çocuklarımıza problem çözme becerileri kazandırdığımız ve başarının sadece okulda gösterilen akademik başarı olmadığını öğretebilelim mesela.

öğrencilerimize hayatlarını kurmak ve mesleki olarak gelişebilmelerini sağlamak için gerçekten mentörlük edebilelim.

daha az televizyon izleyip daha çok kitap okuyalım topluca, evlilik ve saçma kavga programlarıyla çıldırmak yerine.

daha az taşıt kullanıp daha çok yürüyelim, hem bir taşla iki kuş, spor ve azaltılmış karbon ayak izi bir arada.

daha çok sohbet edelim sevdiklerimizle, daha az konuşup daha çok dinleyelim.

güzel günler görelim güneşli günler



25 Aralık 2016 Pazar

muhasebe

her sene bu hafta sene sonu muhasebesi yaparız ya hep. bu sene yapmayalım yoksa kendimize hesap veremeyeceğiz bu kadar ölümler olurken ne yaptığımızı. ve yine hesap veremeyeceğiz ülke yok olup giderken neler olduğuna dair. en çok kızlar büyüdüklerinde soracakları sorulardan korkuyorum. anne-baba siz ne yaptınız? bizi neden düşünmediniz? demelerinden korkuyorum. kendime soramıyorum bu soruları. bunca insan ölürken ne yaptım ben seyretmekten başka. ülkem için ne yaptım. yeterince çalıştım mı?

muhasebeyi yapınca kendimi köşeye sıkışmış ve çaresiz hissediyorum. 2017 için hedefim bu çaresizlik hissiyle başa çıkmak olsun önce. herşeyden önce bu hissi yenmek lazım. hayır çaresiz değilim diyebilmek için çalışmak lazım. peki ama nasıl?

fikir üreterek çaresiz olmadığımızı önce kendimize sonra çevremizdekilere göstermemiz lazım. eksik olan bir şey varsa tamamlamaya çalışmamız lazım. iğneyi önce kendimize batırmamız ve çıkış yolu bulmak için çalışmamız lazım. çıkışın önce kendimizi düzeltmekten geçtiğini görmemiz lazım.

bu sene buna çalışacağım ben kendimi düzeltmeye, yeniden umut etmeye. bunun için ne yapmak lazım???

21 Kasım 2016 Pazartesi

kahrolmak

söyleyecek söz, yazılacak yazı tükendi galiba, bize kalan yüreğimizdeki köz. her birimiz ayrı ayrı daha kötüsü olamaz derken daha kötüsüyle karşılaşıyoruz ve her şey ama her şey gittikçe kötüye gidiyor. düzelecek diye umut ettikçe kötüye gidiyor. kara bulutlar ne zaman, nasıl dağılacak? bilmiyorum ya da dağıldıklarında biz kalacak mıyız? onu da bilmiyorum. tek dileğim Allah bu memleketin sonunu hayra çıkarsın.

sussam gönlüm razı değil, konuşsam tesiri yok...

3 Kasım 2016 Perşembe

11 yıl sonra,

03.11.2005 tarihinde eşimle, kocamla, sevgilimle ya da hayatımın en önemli kişisi ile birbirimizin elini bırakmama sözü vermiştik. aile arasında yapılan komik bir isteme töreni ile. aslında bu törenlere başka adlar bulmak lazım. kim kimi kimden istiyor gibi ilginç sorular barındırıyor çünkü. zaten babam da birbirlerini tanımışlar, sevmişler evlenmelerini destekliyorum diyerek kayınpedere ne istemesi benim kızım mal değil alt metnini söylemiş olsa da, sonunda parmaklarımızda yüzüklerle oturduğumuz o şaşkın günün yıl dönümü bugün. yıllardır her nedense evlendiğimiz günü değil tüm o şaçmalıklara rağmen biz olduğumuz bugünü kutlamayı tercih ettik biz evlilik yıl dönümü yerine.

işte yine o kutlu gün geldi, 11 yıl geçmiş aradan, acısıyla tatlısıyla, kavga gürültüsüyle, bazen terslikleri, bazen inişleri ve bazen çıkışlarıyla koskoca 11 yıl bitmiş. bazen öfkeyle yükselen sesler bazen sevgi mırıldanmalarıyla duyulmuş, bu koca 11 seneye pek çok anı sığdırılmış. arada bir doktora tezi geçmiş üstümüzden buldozer gibi, yıllarca uzak kalmaya direnmiş 11 yıl. ve iki tane dünya tatlısı kelebek gelmiş konmuş aramıza. bütün bunlarla geçen 11 yıl ardından, tekrar bir söz vereceğiz birbirimize birlikte 11 yıl daha  geçirmek, bazen öfkeyle bazen mutlulukla geçireceğimiz 11 yılın sözü olacak bu ve belki 11 yıl sonunda kelebeklerden birisi kozasından çıkıp yuvadan uçacak belki ikisi de uçacak. belki bu 11 yılda çok daha zor sınavlar vereceğiz belki de en zoru atlatmışız diyeceğiz. bilmiyorum ne olacağını ama bildiğim şey bir 11 yıl için daha söz veriyorum.

not:11 yıl 4015 gün eder efendim, yani yaklaşık olarak 4000 gündür birlikte olmayı kutluyoruz.



18 Ekim 2016 Salı

35

tartılma günüm cuma çünkü hafta içi daha kontrollü gidebiliyorum ve hafta sonu yaptığım kaçamakları silebiliyorum. ancak bu hafta anneme perşembe günü gidince aaa kocaman sorun. çünkü ben orada kaçırdım biraz ve tabi ki cuma günü bunun etkisini hemen gördüm o da ne bir haftalık uğraş ile sadece 200 gram verebilmişim. ikinci sorunum ise su içmeyi unutmam ve su içemediğim zaman kilo verişim hemen yavaşlıyor bunu her noktada hissediyorum. özellikle kıyafetlerimin bolluk derecesinde çünkü şişiyorum balon gibi. bazı günler çok güzel giderken özellikle canımın sıkkın olduğu zamanlar hiç kilo veremiyorum. üstelik yürüyüş yapmaya da başlayamadım. o kadar çok üşeniyorum ki yerimden kalkmak istemiyor canım.
çalışmam gereken bir sürü konu vs var ama benim canım hiç birini yapmak istemiyor. diyet bende anormal bir isteksizlik durumu yarattı. ve bu isteksizlik nasıl aşılır bilmiyorum. şimdi en azından kendimi zorlayacağım. bugün 3 saat verimli çalışmak için. canımın istediği tek şey abuk subuk internette dolaşmak veya sosyal medyaya bakmak veya oyun oynamak. hatta eve gidip yatmak istiyorum. üstelik aç değilim ama kafam sürekli açlık sinyalleri veriyor. sanırım yine duygusal açlığım ile bedensel açlığım karışmış durumda. öfkemi yiyecekler yerine kahveye ve suya yöneltmeye çalışıyorum ama çok zorlanıyorum ve bu yazı bitince öğle yemeğine kadar kendimi kitabımın birinci bölümünü bitirmek için zorlayacağım. böylece öğlen gerçekten acıkmış olarak yemek yerim. ama duygusal açlığımı abuk subuk yemeklerle gidermeye çalışmam.

10 Ekim 2016 Pazartesi

kaldı 36

ben annemle uğraşıp kendimi ihmal ederken 41 haftadan 36 hafta kalmış bile ve ben bu 5 hafta boyunca milim yol almamışım. ama gerçi artık ölçülerimi tam olarak biliyorum ve yediklerime dikkat etmek için elimden gelen gayreti gösteriyorum. kaçamakları engellemek çok zor. zaten en önemli sorunum bir türlü engellemeyediğim atıştırmalarım. akşam üstü kurabiye veya çikolata veya başka bir şey. çayın yanında çerez veya bisküvi. bunları bıraksam başka bir şeye gerek kalmadan yine kilo veririm sanırım. ama mümkün olduğunca azaltmak için elimden gelen gayreti gösteriyorum. dün akşam koca kişisi cezerye yerken ben yemedim mesela, çok zor oldu ama yemedim. yemekte ise ekmeğe dur diyorum. fazladan yemek için gayret ediyorum. yemek davetinde bile hayır diyorum. inşallah bunlar biraz işe yarar. yürüyüşlere de başlarsam benden mutlusu olmaz.

diyet yapmak için en çok gereken şey evde olmak, dışarıda fazla yememek ve kendi planına göre gidebilmek. restoranda gereksiz kaloriler, ev davetlerinde ise gereksiz ısrarlar insanı mahvediyor. zaten aslında bu kadar çok kilo almama bir neden de bu oldu benim. koca kişisin ailesi ile sıklıkla yapılan yemek davetleri ve farkında olmadan kaçırılan yemekler, üstelik yağ kullanım oranının  ve yemek çeşitliliğindeki değişiklikler vs derken, iştahım açıldı ve kilo alışımı durduramaz hale geldim. sanırım bir noktadan sonrada dilimde hep olsa da bunu kontrol etmek çok zor bir mücadele gibi görünmeye başladı gözüme.şimdi bunu da aşmak zorundayım.

kilo vermekteki en önemli motivasyonum çocuklarıma herhangi bir hedef için yeterince uğraşılırsa başarılı olunabileceğini ispatlamak ve tabi ki göbeğimle dalga geçmelerini önlemek. bakalım nasıl olacak. çocuklarıma bu konuda örnek olabilecek miyim? yoksa annelerinin dilinde olan ama bir türlü başaramadığı işlere listesinde bir yerde kalmaya devam mı edecek?

7 Ekim 2016 Cuma

erken teşhis hayat kurtarır,

bu sözü hep duyardım ama kendi vücudunla ilgili gözlemlerin ne kadar önemli olduğunu pek kavrayamamışım. kendinle ilgili bir takım aksilikleri fark edip hemen müdahale etmek sorunlar büyümeden çözmeyi kolaylaştırıyor. annem daha az dikkatli olsaydı, önemsiz zannetseydi, aman boş ver deseydi çok kötüye gidecek olan süreç neyse ki kısa zamanda çözülen bir sorun olarak, kötü bir renk olarak kaldı hayatımızda.

abd dönüşü annem dedi ki benim hafif bir kanamam var, 2-3 günde bir kez oluyor. sen gitmeden önce vardı ancak endişelenme diye söylemedim. hemen bir doktora gittik ve doktorun teyzecim bu yaşta hayra alamet olmaz tıp fakültesine git demesi üzerine erciyes tıpta aldık soluğu. biyopsi yapıldı ve dünya başıma yıkıldı. adenokarsinom 2 cm boyutunda. adenokarsinomlar ne yazık ki yayılmacı ve kötü huylu olan tipte kanserli dokular. karsinomlar epitel dokudan köken alıyormuş ve adenokarsinomlar ise salgı yapan (tükrük vs.) bezler gibi davranıyormuş. yani geç kalınması durumunda ölümcül olabiliyormuş. ben bunu öğrenince çok korktum. bana söylemediği için kızdım, geç kalma endişesi, annemle yeterince ilgilenememiş olmak endişesi yedi bitirdi beni. doktorumuz adenokarsinom teşhisi aldıktan sonra ilk iş olarak pet-scan taraması istedi. bu konuda erciyes tıp fakültesini takdir etmek lazım, araya sadece bayram tatili girmesi nedeniyle süre uzadı, neyse ki cuma günü yaptırdığımız pet-scan sonucu pazartesi çıktı. salı günü doktoru ile konuştuk ve teyze yayılmamış riske atmayalım cuma günü ameliyat oluyorsun dedi. biz hemen annemi hastaneye yatırdık ve aynı hafta içinde ameliyat oldu. ameliyat sırasında rahim, yumurtalıklar, lenf bezleri ve omentumdan bir kısım alındı ve yaklaşık 40 dikişli kocaman bir yara ile karşılaştık ve biyopsi  lenflerde görülen atipik hücrelerin kanserleşip kanserleşmediği ile ilgili tekrar bir bekleme süreci başladı. bu hastalıkta en kötüsü bu ne olduğunu bilmeden günler süren bekleme süreleri. ne kadar hızlı sonuçlanırsa sonuçlansın o geçmek bilmeyen günler. çok şükür ki lenf nodlarında sorun çıkmadı ve annem bu kötü macerayı iyi bir şekilde atlattı ama şu çok dağınık anlattığım 2 aya yayılan süreçte benim ömrümden ömür gitti.

bir yandan tek başına bütün sorunlarla mücadele etmek, korku, annemi kaybetme korkusu, ne yapacağını bilememe, birlikte ağlayacak kimsemin olmaması vs. çok dokundu şu iki ay bana. ama şimdi mutluyum çünkü atlattık, geçti gitti. bu süreçte edindiğim arkadaşların ne kadar candan olduklarını daha iyi öğrendim ve hayatımdaki bazı insanların varlığına bir kez daha şükrettim. ve bazılarına öfkem ve kırgınlığım arttı. bazen yalnızım diye üzüldüm. bazen iyi ki yalnızım dedim. kötü günler geçirdim ve umarım gerçekten geçip gitmiştir.

sağlıkla ve sevgiyle:)

23 Ağustos 2016 Salı

41 hafta, 41 kere maşallah

şimdi efendim uzun zamandır zayıflamak isteyen ama bunun için gereken çabayı bir türlü gösteremeyen bu zalim bünye 41 hafta süre koydu kendine. ben şimdi diyorum ki haftada

  •  0,5-1 kilo arası vereyim
  • 2 kitap okuyayım
  • inceleme kitaplarına ağırlık vereyim
  • bir önemli işi yarılayım
yani hedefleri haftalık koyuyorum. her salı günü durum güncellemesi yapacağım (aslında pazartesi yapacaktım ama dün bu yazıyı yazamadığım için bugüne kaldı). 

zayıflamak için öncelikle serotonin ve dopamin seviyelerimi arttırmaya çalışıyorum. beni mutlu eden şeyleri yapıyorum. mesela dün uzun zaman sonra kırmızı oje sürdüm, hatta bugün üşenmeyip rengini değiştirdim. bu arada yediğim halley ya da gofret için yürüyüşe çıktım. bir saat tempolu yürüyüp geldim. bu hafta yükseltici aktivite ekleyeceğim. birincisi oje sürmek, ikincisi ise yürüyüşe düzenli gitmeyi başarmak olacak. 

zayıf olmayı en çok 
  • bin bir çeşit kıyafet-ayakkabı giymek için istiyorum. 
  • aldığım giydiğim üstüme yakışsın istiyorum. 
  • insanların ve en önemlisi eşimin bana hayran baktıklarını görmek istiyorum. 
  • kızlarım azmimden etkilensin diye istiyorum.
  • içimdeki rengarenk tubayı herkes görsün istiyorum. 
daha çok inceleme kitabı okumayı ise daha çok bilgilenmek için istiyorum. 

yapmam gereken işlerin çokluğunu düşününce iki haftada bir önemli işi bitirmeye çalışmak güzel bir hedef ama bu biraz daha fazla sarkar sanırım. daha sıkı çalışmam ve daha az sohbet etmem gerekiyor birazcık.

her hafta bu konular ile ilgili bir güncelleme yapacağım. bakalım bu düzeni devam ettirmek nasıl olacak. #buseferolacak







22 Ağustos 2016 Pazartesi

peki ya bizim hayatımız,

karanlık pek karanlık günlerden geçiyoruz. sürekli büyük bir olay şiddeti ile sarsılıyor, iki gün sonra unutuyor ve 15 gün sonra yenisini yaşıyoruz. bambaşka amaçlarla her gün bir dünya insan öldürülüyor, sakat kalıyor ve biz toplum olarak yaralanmış ruhumuzla yolumuza devam etmeye çalışıyoruz. birazcık keyifli olsak ne gamsızsın bakışları hepimizin üstünde. kendi hayatımıza dair keyifli bir olayı paylaşamayacak kadar mutsuzuz. doğum günlerimiz, mutlu anlarımız, gülüşlerimiz ülkenin karanlık gündemi altında solup gidiyor ve bu soluşu durduracak hiç bir şey gelmiyor elimizden. toplum olarak çıldırma, cinnet geçirme ve hunilerimizi takma noktasındayız. gerçi sanırım hunilerimizi takmazsak dayanamayacağız bugünlere.

iki gündür bunu düşünüyorum. dudağımızda soluveren gülüşlerimizi, kalbimizde sakladığımız, içimizde patlayan sevinçlerimizi. nereye gidiyorlar çocuklarımızın hayalleri. neden hepimizden çalınıyor tüm bunlar. ben artık kendi hayatımı önemsemeye karar verdim. pek tabi ki toplumca yaşadığımız felaketlere duyarlıyım ama çocuğumuzu güzel anlarını da paylaşmak istiyorum. beni mutlu eden bir şeyi haykırarak duyurmak ve tebrikler almak istiyorum. ne kötülük var bunda anlamıyorum.

hunimi taktım, kendimi unutmayacağım.
sevgiyle :)

11 Ağustos 2016 Perşembe

yemek bağımlılığı, dr. mike dow


yıllardır kilo verme mücadelesi içinde olan ve bir türlü bunu başaramayan ben, diyetler, yemekler vs hakkında her bulduğumu okurum. nisan ayında bu kitap gözüme çarptı ve okumaya başladım. sindire sindire ancak okudum. ama çok bilgilendim. en azından benim için ampul yandı.

şimdi bu kitap diyor ki yemekler beynimizde belirli bölgeleri uyarıyor ve bizde buna bağlı olarak bazı yiyeceklere bağımlılık geliştiriyoruz. karbonhidratlar yani şekerli besinler serotonin üretimini arttırırken yağlı yiyecekler dopamin üretimini artırıyormuş. eğer beynimiz sürekli bu gıdalar ile uyarılırsa yani serotonin ve dopamin üretiminde diğer yollar unutulursa yiyeceklere bağımlı hale geliyormuşuz. dolayısıyla yemek bağımlılığı birazcık uyuşturucu bağımlılığına benziyormuş. sigarayı bırakırken nasıl birden bırakılamıyorsa yemek bağımlılığı tedavi edilmeden yapılan diyetlerde yo-yo etkisi dışında bir işe yaramıyormuş. çünkü beynimiz kendi kendine serotonin ve dopamin salgılamayı öğrenmeliymiş önce.

epey bilgilendim ve içinde yer alan bir kaç test ile yemek bağımlısı olduğumu ve duygusal durumumu kontrol etmek için yemek yediğimi fark ettim. burada yine sorun irade de değilmiş. sorun tuzak düşünce kalıplarındaymış ki bu düşünce kalıpları 7 grupmuş

  • kişiselleştirme
  • yayılma
  • analiz-paraliz
  • kötümserlik
  • kutuplaşma
  • psişik etkiler
  • süreklilik
kitapta bunlar tek tek açıklanıyor ve hayatımızdaki etkileri de anlatılıyor. bu düşünce kalıplarından kurtulup yükseltici düşünceler edinmek ise mümkünmüş ve yükseltici düşünceler ise
  • hedef
  • huzur
  • güç
  • tutku
  • üretkenlik
  • keyif, olarak sıralanmış ve yine tek tek açıklanmış.
yemek bağımlılığında en önemli husus kendi olumsuzluk mantranı yani düşünceni bulup bunu olumlu düşünceye çevirmek. ben mesela genel olarak kendimi başarılı bulmuyorum ve bu durum benim yeme davranışımı etkiliyor. şimdi ise diyorum ki (ben başarılı olmak için elimden geleni yapıyorum ve bunun için çaba gösteriyorum). 

yine bu kitaptan öğrendiğim açlık duygusunun yavaş yavaş geldiği ve duygusal açlık ile farklı olduğu. duygusal açlık yaşandığında 2 dk başka bir işle oyalanmak bu etkinin geçmesine ve açlığın unutulmasına neden oluyormuş, bu anda yemek yenildiğinde doyma hissi oluşmuyormuş. fiziksel ya da gerçek açlık ise yavaş yavaş artıyor ve yemek yenildiğinde geçiyormuş. 

pek tabiki bazı önerilerde de bulunuyor yazar. mesela kendi doğru düşünceni oluşturmak, duygusal açlığını fark etmek için çaba göstermek, daha az öz eleştiri yapıp kendini olduğun gibi kabul etmek, ve serotonin ve dopamin seviyeni yükseltici aktiviteleri koymadan yemek kısıntısına gitmemek.

bunun için ise öneriler
  • yemek planı yapmak ve yediklerini ve o andaki hislerini birlikte yazmak
  • yemekleri tıkıştırarak yemek yerine her bir lokmadaki farklı tatları keşfetmeye çalışarak yemek
  • asla asla dememek
  • dikkat dağıtıcı nesnelerden uzak durmaya çalışmak
  • yemek için ayrılan bütçeyi sınırlandırarak daha kaliteli yiyeceklere yönelmek
  • yalnız kalmaktan ve yalnız yemekten kaçınmak
  • serotonin ve dopamin yükseltecek aktiviteler yapmak. bunlar arasında örgü örmek, kitap okumak, sohbet etmek, yürüyüşe çıkmak yer alıyor.
öneriler ve yiyecekler kısmı tamamen amerikan alışkanlıklarına göre olsa da ben bu kitaptan çok faydalandığımı düşünüyorum. bu nedenle de yemek ve kilo sorunu yaşayanların okumasını tavsiye ediyorum.

deneyeceğim bakalım ne olacak.


sevgiyle:)

8 Ağustos 2016 Pazartesi

kumral ada mavi tuna, yeniden

kumral ada mavi tuna 1997 yılında yazılmış, everest yayınlarından çıkmış ve 499 sayfa. derin bir aşk ve aynı zamanda kurtulamamanın hikayesi.

2012 yılında okuduğumda şunları düşünmüşüm. şimdi ise fikrim baya değişti kitap hakkında. demek ki neymiş zaman kişiyi gerçekten çok değiştiriyormuş. aynı kitaptan başka tatları alacak kadar çok hem de.

buket uzuner sevdiğim bir yazar ve sevme  nedenim şok edici kitap sonları. kitap boyunca sizi bir şeye inandırıp sonra onu yerle bir etmesi vs. ama daha önce de inandığım gibi tuna akıl hastanesinde ve iç savaş onun beyninde.

ülke gündeminin de etkisiyle topluma bakış daha çok etkiledi ama yine de bazı yönler oturmadı benim kafamda. aydınlık ve modern yön sadece bir gruba ait değilmiş bunu çok iyi anladığımız için belki de.

kitapta en çok üzüldüğüm yine aras'ın ölümü oldu ve en çok acıdığım ve kızdığım ise meriç. artık sessiz sedasız saman altından su yürütenlere her zamankinden çok öfkeli olduğum için belki. zavallı tuna güçlü karakterlerin arasında ezilen ince ruhlu bir çocuk, ada ise hiç kimseye dirlik vermeyen bir bencil.

etkilendiğim pek çok cümle olsa da şunu demek isterim ben:

"evin içine ve dışına cömertçe serpiştirilmiş bakımlı çiçeklerin, yalnızca renk ve kokularıyla sevinç saçtıklarını anlatmak, aslında hiç bir şey anlatmamaktır. çünkü bu manzarayı arkadan destekleyen duygu; devamlılık, yaşama bağlılık ve geleceğe umuttur. bu çiçekler sorumluluk alacak kadar iyi hissetmeyi, ilgiyi, yaşama evet demeyi, direnmeyi ve ayakta kalmayı simgeler."

hayatımızda çiçeklere yer açalım ve kurtulalım şu karanlığımızdan.

neyse işte öyle.

sevgiyle :)

4 Ağustos 2016 Perşembe

...

çok acı verici günlerden geçtik ve geçiyoruz, bu süreçte acilen Türkiye'ye çağrıldım ve çevremdeki herkes gibi çok üzgün ve mutsuz ve kırgın ve işte öyleyim. tutunmaya çalışıyorum. çalışıyoruz. geçecek tüm bunlar gelişmiş, modern, kurallarla işleyen güzel bir ülke olacağız diyoruz.

ben bu süreçte ne kadar düşünürsem düşüneyim işin içinden çıkmadığımda kendimi hobilerime ve kitaplarıma ve arkadaşlarıma vermeye karar verdim, hem de en hızlı tarafından. içimize dönmezsek, bizi mutlu eden bir şeylere tutunmazsak işin içinden hiç çıkmayacağız çünkü. bundan sonra daha sık yazacağım kitaplarımı, kurabiyelerimi ve işlerimi.

gülen ve gülüşüyle ışık saçan insanlardan olmak için gayret edeceğim. adil ve mutlu olmak için. huzuru kendi içimde yakalamak ve çevremdeki insanlara dağıtmak için.

sevgiyle :)

11 Temmuz 2016 Pazartesi

okul ve oyun...

buraya geldiğimizde bizim için en önemli noktalardan birisi çocukların oynayacağı parklardı ve ne yazık ki burası bir üniversite kent olduğu için ilk öğretim çocuklarına göre çok fazla aktivite yok. ancak evimize yakın bir ilkokul var ve çocuklar okul bahçesinde oynuyor. ancak okul bahçesi deyince zemini asfaltla kaplı, on çocuğun birbirine çarpmadan koşamayacağı bir yer gelmesin aklımıza. okulun bahçesi 3 futbol sahası büyüklüğünde ve tamamen çim.


oynamak için tırmanma, koşma, denge tahtası, salıncak ve kaydırak ve hatta koşu parkuru var. hatta bizim gibi çocukken uzay kafesi görmemişler bile hadi deyip tırmanıyor tepesine.


türkiye'de okullarda salıncak olsa ne güzel olur demiştim. bir öğretmen arkadaşım çocuklar düşer başımıza iş çıkarma demişti. burada yaklaşık 30 tane salıncak var ve bizimkiler gibi aşırı güvenlikli değil. sadece iki tanesi güvenlikli, bir tanede engelli arabası bindirmek için salıncak var.


okul sadece derslerin değil hayatın öğrenildiği yerdir diyerek yapılmış sebze bahçeleri harika, permakültür esaslarına göre dikilmiş, çevreye saygıyı içeren sebze yetiştirme etkinliği (domatesler kızardı bu arada). ayrıca çeşitli (şeftali, elma, böğürtlen vs.) meyve ağaçları var örnek olarak büyütülen. böylece karpuzun ağaçta değil toprakta büyüdüğünü öğreniyor çocuklar. 


tırmanma zımbırtıları 4 farklı yerde ve 5 farklı biçimde. bizimkiler başlangıçta maymun parmaklıkta yürüyemiyorlardı, şimdi pire gibiler. 


bahçenin serbest oyun alanının bir bölümü. üstelik herhangi bir duvarla çevrili değil, bahçe ile yol birbirine hayli uzak ve sadece yakın olan bir bölümde ani düşme veya yuvarlanma olmasın diye tel var. bahçe girişinde burada genç akciğerler var, sigara içmek yasaktır yazıyor. okul ağaçların arasında ve hemde yola yakın bahçede su sebili, yere çizilmiş abd haritası, sek sek oynama alanları, oturmak için banklar, küçük kuş evi şeklinde kitaplık ve en önemlisi seyyar tuvalet var. 

yani bizde olmayan her şey burada okulun bahçesinde. bizim 50 m2 yere sıkışmış parklarımızı düşününce yazık bizim çocuklarımıza diyorum. 



9 Temmuz 2016 Cumartesi

yeni mottom

ANLATILMAYAN HAYAT YAŞANMIŞ SAYILMAZ...

Kuzey kitabını okurken en sevdiğim cümle bu oldu sanırım. üzerinde hep düşündüğüm bu cümle. eskiden arkadaşlarımızla derin derin sohbet ederdik, anlatırdık aklımıza gelenleri. günlük tutardık mesela anlatamadıklarımızı-anlayamadıklarımızı kendimize anlatabilmek için. artık zaman değişti. anlatmak için blogları (ağ günlüğü) kullanıyoruz.

başlangıçta bende anlaşılmayan, ya da paylaşması benden başka kimseyi benim kadar heyecanlandırmayan ama paylaştığımda çok mutlu hissettiğim için açmıştım bu ağ günlüğünü. sonra bir dönem ihmal ettim. kendimi ihmal ettiğimi ise sonradan fark ettim. aslında buna neden birazda telefon ve sosyal medya oldu. çünkü telefon akıllı olunca bilgisayar çok açılmıyor, telefonda ağ günlük yazısı yazılmıyor, birazda vakit alan bir iş sonuçta. dönüş çok kolay olmadı olmuyor. ama çabalıyorum anlatmak için. kimse okumasa ben içimi dökmüş oluyorum fena mı? hem anlatmazsam gördüklerimi, okuduklarımı, yaptıklarımı bu dünyadan bir tuba geçmiş kim bilecek...

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, Barış Bıçakçı

iletişim yayınlarından çıkmış 136 sayfalık bir kitap bir süre yere paralel gittikten sonra. okuduğum ilk barış bıçakçı kitabı. kısa ama biraz karışık bence. kişiler arası geçiş çok hızlı ve bu nedenle anlaşılması zor. bu karakter hikayeye neden girdi anlaması zor geliyor. ama çok sağlam bir underground yapısı var. sistem eleştirisi fazlaca. aile yapısına ya da aile içi bağnazlığa farklı bir bakışla dikkat çekiyor.


hikayede başak-umut-türkan ailesi sistemin dışında kalan ve bu nedenle klasik bunalımları olan ya da bazı bunalımlara sahip oldukları için anlaşılmayan ve sistem dışında kalan aile. umut'un arkadaşı abidin dönem dönem anlatıcı ve seyirci bazen ise hikayenin ana kahramanına dönüşen yan kahramanı, selma bedeni yaşamaya devam eden ama ruhu ölmüş bir zavallı. canan ve ayla sisteme sıkışmış iki insan canan çıkmaya çalışsa da ayla temizlik yaparak bastırılan dünyasını yok eden türk annesi.

hikayede yer alan kişiler farklı adlarla pek çok son dönem yazarının değindiği temel türk yazın karakterleri oldular. ancak bir süre yere paralel gittikten sonra bunlara rağmen insanda nasıl yani kargaşasını oluşturabilen güzel bir kitaptı. ayrıca bence intihar eden başak değil umut'tu ama kurtarılmıştı ve başak onun ölen yönünü temsil ediyordu. okunmaya değer puanın 8/10.

"ona bir gün her şeyi anlatabileceğimi düşünüyorum, hep beraber içinde bulunduğumuz bu cehennemi, bu sıkıntıyı, bu intiharı..." (13)

"en ufak bir hayat belirtisi bile göstermiyorlardı, ne garip yaşamaya değil ceza çekmeye gelmiş gibi görünüyorlardı." (21)

"herkes kendisinden daha neşeli ve daha hızlı görünüyordu. bütün şehir neşeliydi. onunsa içinde berbat bir mağlubiyet hissi vardı." (28)

"güzel bir anı gelecekte yeniden yaşamayı güvence altına alarak elde edilen mütevazi bir sonsuzluk duygusu." (44)

"iyi biri olmak, benden daha kötü birine yardım etmek, mezarlığa gide gele kazanılan meleksi ve mermersi bir iyilik... hayat devam eder. bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir." (55)

"özlemek duvarları en yüksek, kaçılması en zor hapishaneydi." (58)

"bir duygunun ifade edilmesiyle, adının konulmasıyla kınından çıkan bıçak gibi keder..." (61)


3 Temmuz 2016 Pazar

zamanı kullanmak,

burada gerçekten dünya çapında ünlü ve muhtemelen nobel ödülü alabilecek düzeyde çalışmalar yapan bir hocanın yanında çalışmaya geldim 3 aylığına ve 3 ayın ne kadar kısa  bir zaman olduğunu anladım. bir çalışma yapmak için çok kısa ama yeni şeyler öğrenmek için yeterince uzun. en azından başka bir hayat mümkün demek için. bizi soktukları saçma sapan kısır döngüler ve tartışmalar içinde nasılda kaybolduğumuzu anlamak için. kendi kaybolmuşluğumuz içinde yeni bir yol bulmak, çıkışı görmek için üç ay gayet yeterli bir zaman.

evet 3 ay bilimsel bir çalışma yapmak için gerçekten kısa. burada zaten bir ay laboratuvar eğitimleri ile geçtiği için zamanım daha da kısa, ama insanların zaman yönetimi harika.
hoca bana dedi ki şu deneyleri yapmanı istiyorum ve bunlar 6 hafta sürecek. biri işe başlarken ne kadar zaman alacağını öngörebilmek harika bence. bizim toplumsal olarak en büyük eksiğimiz bu, bir işin ne kadar zamanda biteceğini bilemiyoruz ve çoğu zaman göç yolda düzelir diyerek yola çıkıp sonra yön değiştirip sonunda başladığımız noktadan çok uzak bir yerde artık yeter diyerek işi bitiriyoruz. oysa burada insanlar hangi işten hangi grafiği bulacaklarını bile bekleyerek işe başlıyorlar. dolayısıyla hatalı giden bir noktayı çok daha çabuk fark edip, sorunu daha hızlı çözüyor ve daha kısa zamanda daha fazla iş yapabiliyorlar. bu nedenle hem zaman yönetimleri hem insan yönetimleri çok başarılı ve dolayısıyla bilimsel olarak ilerideler ve bu dünyadaki üstünlüklerinin nedeni aynı zamanda.

yanında çalıştığım hoca bu yıl 45 makale yayınlamış, neredeyse haftada bir makale, 2 hafta xmas tatili, iki hafta tatil yapsa zaten her haftaya bir makale düşüyor. merak ediyorum türkiye'de yılda 45 makale okuyan kaç tane hoca var.

biz bu doğru düzgün zaman yönetimini beceremediğimiz için, elimizden iş çıkmadığı için, görünürde çalışıp gerçekte vakit öldürdüğümüz için aynı yerde sayıp duruyoruz.

buradaki çalışma koşulları, şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla işin bitmesine odaklı ve iş zamanı tam konsantre olarak iş yapılıyor, dinlenme zamanı iş düşünülmeden sadece eğleniliyor. biz ise iş zamanı eğlence, eğlence zamanı ise iş peşindeyiz ve ne işimizde başarılı olabiliyoruz ne de hakkını vererek eğlenebiliyoruz.

buradan öğreneceğim en önemli şey bu olacak belkide iş zamanı iş- eğlence zamanı eğlence, ne işini ihmal et ne kendini. iş yönetimine dair öğrenip kendi işlerimde uygularsam ne güzel olur.

26 Haziran 2016 Pazar

ilk izlenim,

Amerika'ya dair ilk izlenimim yeşil alanlar yada ormanlar içinde kaybolmuş mahalleler oldu. şehrin tam merkezine 15 dakika yürüme mesafesinde evimiz ve mahallede ağaçların boyunu geçen ev yok. bizim bina üç katlı ve ikindi katta oturuyoruz ama camdan baktığımızda bütün evler ağaçların arasında kayboluyor neredeyse. yol üstünde oturuyor olmamıza rağmen araç sesinden çok kuş sesi duyuyoruz. ağaçların çok büyük bir kısmı 100 yaşında ve büyük sanırım. yani ağaçlar kesilmemiş yollar için, yollar en başta böyle planlanmış. ana caddesi niğdenin mecburiyetinden bile küçük olan yerde alışveriş için illa bir araçla merkez dışına çıkmanız gerekiyor. merkezde alışveriş biraz daha pahalı. ama ana cadde üzerinde dolaşmak çok keyifli. bizim caddelerimiz gibi hadi işimizi bitirelim gidelim durumu yok yani.

pencereden sağa doğru bakınca gördüklerim

pencereden sola doğru bakınca gördüklerim

bu iki fotograf aynı yolun farklı açıları, evlerin büyüklüğü ancak bu kadar ve ağaçlarda böyle işte. orman içinde yaşıyoruz burada. tek katlı ve merkezi olabiliyormuş yaşam bunu anladım.
yollar cetvelle çizilmiş, hep birbirine paralel caddeler ve sokaklar. yolun başından nereye çıkacağı belli yani ya da "ay bu sokağı kaçırdım, nereden döneceğim yolu kaybederim" gibi korkular yok. yürüdüğünüz yolun kısalması ya da uzaması gibi sorunlarda yok.

 
burada doğaya saygı ilginç boyutlarda. mesela elektrik tellerinin geçeceği aralık kesilmiş ama ağaç kesilmemiş, ya da ağaçlar budanmıyor ve kesilmiyor. benim kızlarımın ilk soruları bu ağaçları kesmeyecekler değil mi oldu. sanırım güzel ülkemde bir gün önce altından yürüdükleri ağaçlar kaldırım yapma bahanesiyle kesildiği için çocuklarda refleks oluşmuş. yol-kaldırım arasında yeşil bant var ve bu görsel olarak ferah hissetmenizi sağlıyor.



ağaçlar bu kadar çok olunca sokak hayvanları da değişik. sincaplar, ördekler, tavşanlar vs normal sokak hayvanı ve her yerdeler. çok farklı kuş sesleri duyuyorum burada. kimisi sadece güneş doğarken ötüyor, kimisi gündüz, kimisi gece. ama kedi hiç görmedim. köpekler ise sahipli. 

bu yazıyı kızlar bilgisayarı televizyon gibi kullandıkları için bir kaç seferde yazabildim. yazıdaki dağınıklık bundandır yani.




12 Haziran 2016 Pazar

Yol,

uzundu, çok uzundu. yaklaşık olarak 21 saati bilumum taşıtlarda ve 8 saat bekleme süreleri ve tabi ki 7 saat farkı da eklenince toplamda 2 gün yolculuk yapmış olduk. Niğde-Kayseri-İstanbul-New York-State College sıralamasıyla yaptığımız yolculukta daha İstanbul'dayken yorulmuştum ben. 

Bu uzun yolculuk ile ilgili söylemek istediğim pek çok şey var. Birincisi lütfen ama lütfen yola uykusuz çıkmayın ve aman evi toplayacağım aman ailemle vedalaşayım derken dinlenmeyi ihmal etmeyin. önünüzde çok uzun bir yolculuk var ve zaten yeterince zor. bu zorluğa kendi yorgunluğunuzu eklemeyin. İkincisi ise özellikle çocuğunuz varsa yanınızda yiyecek ve içecek bulundurun. bir şişe suya hava alanında 5 lira vermek zorunda kalmayın. gerçi uçuş arası ise yapacak fazlaca bir şey yok, o su parası verilecek. üstelik çocukların ilginç bir şekilde sürekli susuyorlar (sanki evde o kadar su içermiş gibi).

Ne yani uyumasa mıydık bizde sefil yolcu olarak

New York uçağımız 6.45'de havalanacak olmasına rağmen saat 4.30 gibi kapıya gittik ve kontroller başladı, 2 aşamalı bir kontrol ile uçağa bindik ve çocuklu olduğumuz için önce alındık. uçuş gerçekten çok uzun ve uçuş saati ve yola çıkmadan önceki yorgunluklar vs nedeniyle çocuklar uçağa binmeden uyumuşlardı bile ve uçakta yaklaşık 8 saat kadar uyudular. bu bir bakıma iyi oldu. böylece yorgunlukları biraz geçmiş oldu. THY kesinlikle iyi hizmet sunuyor, ama çok sıkışık koltuklar nedeniyle ben zorlandım biraz. 


New Yorkta inince kapılara ulaşmak için acele etmek lazımmış. yoksa kuyruk çok uzun oluyor ve çok fazla sıra bekleniyor. Biz yaklaşık iki saat kuyrukta bekledik ve o sırada bizim çocukları gören görevli hemen öne aldı. kapıda bir siyah polis sadece tek evraka bakarak (j1 belgelerimiz) kontrolü yapıp parmak izimizi aldıktan sonra hadi iyi günler dedi. sonra bavulumuzu aldık ve uçakta doldurduğumuz ı-94 kartını görevliye teslim ettik ve bavullarımız kontrol bile edilmeden işte New York'tayız. işin komik tarafı bizden önce giriş yapanların bavulları didik didik aranıyordu. bizim hiç bir aramadan geçmememiz tamamen şans. 

bir an inanamamış olsak da evet Amerikada'yız. air train-jamaica tren istasyonuna doğru yol aldık. zaten ikisi aynı yerde track 1 airtrain, track 2 jamaica idi. jamaica hava alanında New York metrosuna ulaşmak için kullanılıyor. Jamaica trenine bindik. 8 numaralı terminalden bir numaralı terminale ulaştık ve iki istasyon sonra New York metrosuna ulaştık. bu yolculuk 5 dakika civarında ancak sürmüştür. jamaica trenine binilince para ödemek gerekiyor ancak para çıkışta ödeniyor. bilet almak için kiosklar ve kullanması çok basit bütün opsiyonları görebiliyorsunuz tek biniş  binişlik bilet 7,5 dolar ve 10 binişlik bilet 25 dolar ve 1 dolar kart ücreti var. ayrıca kiosklarda ödeme kredi kartı veya atm kartıyla da yapılabiliyor. biz zaten 3 kişi kullandığımız için 10 binişlik kart aldık. böylece kullanım ücretimiz toplam 7,5 dolar oldu. New York'ta bir sonraki gidişimizde yine kullanacağımız biletlerimiz hazır şimdiden. orada bir görevliye penn station'a nasıl gideceğimizi sorduk ve long island rhode railway yolunu kullandık. bu normal metro ile bağlantısı olan ancak metro gibi her durakta durmayan tren. sadece 3 istasyonda durduktan sonra işte manhattan'ın göbeğindeyiz. çıkışlara dikkat edin yoksa çok uzun yollar yürünüyor. o gün otobüs durağına ulaşmak için 4,5 km yol yürüdük çünkü. çıkınca gökdelenlerin arasında bir an başım döndü benim. ve yürüyüş başladı. 34. cadde boyunca yürüyüp okyanus kıyısında olan otobüs durağına ulaştık. sehirler arası otobüsler ama terminal yok, sıraya girip sanki keçiören-kızılay ototbüsüne biner gibi biniyorsunuz. bu durakta bir sürü afgan sosis büfesi var, çoğunun ismi sabrett ve çok pisler. satın aldıklarımızı yiyemeyip attık. 

yaklaşık 6 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra walmartın yanında indik ve taksiyle yaklaşık 5 dakikada eve ulaştık ve mutlu son.çok yorucu olan yolculuk bitti. izlenimler sonraki, yazıda...






12 Mayıs 2016 Perşembe

kararlar ve hedefler (bu sefer çok ciddiyim)

gerçekten çok ciddiyim çünkü bambaşka planlar yaptım.

bugün 12 mayıs tam olarak 14 gün sonra amerikaya uçuyorum. bu nedenle kilo verme meselesini 3 aylığına rafa kaldırdım, çünkü neden; e orada ne bulup yiyebileceğim belli değil de ondan :). ayrıca kendimi psikolojik olarak buna hazırlamak istiyorum, önce hazırlık çünkü ben 35 kilo kadar vermek durumundayım, pardon tam olarak 28,8 kilo(hesaplayınca büyük fark çıktı ortaya kendimi kandırıyormuşum). evet her neyse sonuçta kızımın ağırlığı kadar kilo vereceğim. bu kadar büyük bir ağırlık kaybı sıkı bir psikolojik hazırlığı beraberinde getirir.



peki neden kilo vermeliyim, tabi ki en geçerli ve hemen ilk akla gelen neden sağlık, ama peki ben neden kilo vermeliyim:
  • aynadaki görüntümü sevmediğim için
  • canımın her istediği kıyafeti giyebilmek için
  • alışveriş yaparken oflayıp poflamamak ve tezgahtarların ama o size olmaz demelerinden kurtulmak için
  • kızlarım beni azimli hatırlasınlar diye, büyüdüklerinde annem 30 kilo verdi biliyor musunnnn? diyebilsinler diye
yani gördüğünüz gibi bir kadın olarak birinci önceliğim alışveriş yapma, ikinci önceliğim ise çevremdeki insanların biraz haset birazda gururlu bakışlarını yakalamak, hava atmak istiyorum kısaca. 

kendimi iyi bir insan olarak görürüm. insanlara kötü davranmam, oldukça dengeliyimdir ama gel gelelim şu kilo sorunu yaklaşık çocukluğumdan beridir hayatımda ve ben artık bu sorunu çözeceğim. hem düşünsenize sizi her zaman biraz tombik (tamam  kabul şişko) gören insanların bir sene sonraki tepkilerini :). 


10 Mayıs 2016 Salı

başlıksız, çünkü ne yazacağımı bilemedim

içimi dökeceğim birazcık, kendime kızacağım, hayallerimi gerçekleştirmek için neden daha fazla çaba göstermediğimi sorgulayacağım. neden işlerimi ihmal ettiğimi ve neden erteleme konusunda bu kadar başarılı olduğumu? 

kendime çok kızıyorum çünkü yapacağım dediklerim için yeterince sabrım yok, hatta genel olarak sabrımı sanki toptan kaybetmiş gibiyim. neden olduğunu bilemediğim şekilde her işimi yarım bırakıp erteler oldum. hayata karşı çok yılgınım, üstelik bundan da bıkmış durumdayım, ama değiştirmek için çok az şey yapıyorum.

dışarıdan insanlara göre çok neşeli ve hemen her şeyin altından kalkabilen birisi gibi görünmekle beraber içim hiçte öyle söylemiyor. şu dışa yansıttığım dünyayı içime de yansıtabilsem keşke. ya da kendimi başarısız bir insan olarak görmekten vazgeçsem.

peki o zaman başardıklarımın listesi



  • okuma yazma biliyorum
  • hatta kitap okumaktan keyif alıyorum.
  • doktora yapmak gibi zor bir işin üstesinden geldim(Türkiye'de doktora yapan kişi sayısı 122 binmiş, nüfusa oranla %0.22 gibi bir orana denk geliyor).
  • elimden iyi kötü iş gelir. hem evde hem işte asgari düzeyde becerikliyim (bence en azından).
  • iki tane çok harika ve sağlıklı, hatta beni çıldırtmak için özel çaba gösteren kızlarım var. 
  • koca kişisi beni seviyor bende onu seviyorum.
  • annem-babam hayatta ve yaşlarına göre sağlıklı (annem pek değil ama kendini idare ediyor en azından)
  • çok büyük ailevi problemlerim yok.
  • eşimin ailesiyle tartışmadan- kavga etmeden iyi kötü geçiniyoruz. bazen ben gıcık oluyorum, bazen onlar ama geçinip gidiyoruz işte.
peki ya başaramadıklarım


  • benim dönemimdeki neredeyse tüm arkadaşlarım doçent oldular ben hala olamadım, çünkü doçentlik için gereken yayınları yapamadım (ama bugün bir arkadaşımında dediği üzere görünen dağın uzağı olmaz).
  • karar verdiğimde uygulama konusunda biraz (baya aslında) zayıfım.
  • kaç yıldır kilo vereyim derken hala kilo almaya devam ediyor oluşum ayrı bir enteresanlık galiba.
  • bazen çocuklara gereksiz yere bağırıp onları üzüyorum.
eeee bu kadarmış. 9 tane olumlu 4 tane olumsuz, daha neye üzüyorsam kendimi. işte bu hayatımdaki olumluları görmem lazım. o zaman ne yapacağım, belirli aralıklarla hayatımdaki olumlu şeylerin listesini kendime hatırlatacağım (yazar burada kendine terapi yapmaktadır, işbu yazının tüm amacı budur zaten). 

8 Şubat 2016 Pazartesi

5. hafta ve başa dönüş,

en son yazımda abur-cuburları ortadan kaldıracağımı ve bundan sonra gün içinde abur-cubur tüketmemeye çalışacağımı söylemiştim. öncelikle abur-cuburları yok ettim evet ama çocukları unutmuşum.ama neyse ki market yakın çok istediklerinde hadi kendinize al gel diyorum :p. ancak hainler bir tane de bana alıyorlar :(. denenmiş taktik abur-cuburları oertadan yok edin, eve almayın ama abur-cubur bulamayınca nutellaya kaşıkla dalmayın :(. kilo alınıyor yoksa.

su içmekle ilgili sorunumu ise telefona aquaalert yükleyerek çözdüm, unutursam hatırlatıyor ve içtiğim suyun miktarını takip etmemi kolaylaştırıyor. bu uygulama ile fark ettim ki ben çok çok az su içiyormuşum. buna da özel dikkat gösteriyorum. ayrıca içtiğim suya yarım limon ve bir parça taze zencefil atıyorum. içmesi daha zevkli oluyor. zencefil ise tiroit hormonlarını düzenlediği için gerekli bir şey. gerçi benim hormon dengesiyle ilgili sorunum yok ama bu şişmanlıkla devam edersem yakın zamanda olacağı kesin. 

benim açımdan önemli olan bir diğer konu ise yemekler. ben düzenli bir şekilde ana-ara öğün yaptığımda kilo veriyorum ve ne kadar düzensiz yersem o kadar kilo alıyorum. dolayısıyla şu şirin kapları aldım ve bundan sonra okula yemek getirmeye karar verdim. en üstte kahvaltılık, ortada yoğurt ve en altta akşam yediğimiz yemekten bir porsiyon. böylece hem porsiyon kontrolünü hemde yağ kontrolünü sağlamayı umuyorum. ekmek yememek için direneceğim.


bakalım bu hafta nasıl geçecek. sevgiyle :)



26 Ocak 2016 Salı

3. hafta

kilo vermekle ilgili düşüncelerim devam ederken yeterince çaba sarf etmediğimi fark ettim. şimdilik sadece çabamı artırmak için uğraşıyorum. en azından az da olsa egzersiz yapmaya çalışıyorum, ancak korkunç bel ağrısı ile uğraştığım için verimli değil. yürüyeyim diyorum ama hava o kadar soğuk ki (şu an -8 derece ve tam öğlen saati, biraz zaman geçince -12 ila -15 arasında değişiyor hava sıcaklığı) dışarı burnumun ucunu çıkarasım yok. evde bir şeyler deniyorum o da pek verimli olmuyor. yemeği azaltmaya çalışıyorum, ama hala öfkeli olduğum zamanlardaki yeme krizlerimi çözemedim. dün akşam mesela durduk yerde nutellaya ve çokoprense sardım, neden yediğimi bilmiyorum, yedikten sonra midem bulanıyor, üzülüyorum ama yine de yiyorum. çocuklara kızıp yiyorum. evin dağınıklığına kızıp yiyorum. tüm öfkemi yiyerek kendimden çıkarıyorum aslında. bunun çıkar yolunu bulamadığım için kendime daha çok kızıyorum. öfkelendiğimde yemek yerine beni sakinleştirecek başka bir yol bulmalıyım.

aslında sadece öfke değil, üzülmek veya kırılmak hepsi yemek yemeye neden oluyor.

farkında olmak ama çözüm için yetersiz olmak. bundan sonra değişmek istiyorum. artık hayatımda yolunda gitmeyen her şeyden kurtulmak, kurtulamıyorsam ve beni esir almışlarsa bile onları umursamamak istiyorum. ama umursamayarak çözüm bulmadığımın farkındayım. umursamamak aslında sorunu halının altına itmek demek. o zaman sorunları çözmek için ne yapacağımı düşünmeliyim. mesela artık yemekle bastırmamak gibi, bunun için yemeğın yerine koyacak bir şey gerek. ama ne. oyun oynasam sevgili kızıyor, kitap okurken genelde yiyorum ve ne yediğimin farkında olmuyorum. her kızdığımda ya da üzüldüğümde kendimi egzersize veremem çünkü iş yeri veya çocuklar vs vs. aslında bunların hepsi bahane. hepsini de yapabilirim ama yemek yemek daha kolay geliyor, küçücük bir parça çikolata ya da bazen bisküvi. elimin altında hazır. o zaman öncelikle o elimin altında hazır olanları kaldırmakla başlayalım işe ve yenilerini almama azmini göstermekle.

bu haftaki ödevim bu işte elimin altında kaçamaklarımı kaldırmak. bakalım ne kadar başaracağım. haftaya rapor veririm.

ben tam olarak buyum

(bu fotoğrafı http://www.matsports.club/abur-cubur-ve-kriz-yonetimi-2/ adresinden buldum belki yazıyı da okumak isteyenler olur. link yönlendirilmiştir.)

sevgiyle:)

6 Ocak 2016 Çarşamba

hayaller vs gerçekler

geri dönebilsem hayatımda pek çok seyi değiştirirdim ama en çok sadece tek bir ana dönebilmek istiyorum. şu an çektiğim bütün sıkıntıların kaynağı olan o ana. zaman makinesi olmadığına göre ve ben o ana dönüp hayatımı yeniden şekillendiremeyeceğime göre şu an yaşadığım hayatı kabullenmeli ve bu andan sonraki hayatımı en doğru şekilde yaşamalıyım. bazı duraklamalar ya da o noktada kala kalmalar benim istediğim değil ama başıma gelenler ve ben bu durumu kabullenmeli ve hayatıma bu duraklamayı burada bırakıp başka bir yönden devam etmeliyim. 

böyle olmasını hayal etmiyordum, böyle olmasını beklemiyordum ama oldu ve benim bu durumu düzeltebilmem için en azından 6 yıl geçmesi gerek, o yanlış an yüzünden çok zor geçen 10 yıl, hayatımdan çalınan 10 yıl ve üstüne bir 6 yıl daha. düzeleceğine, değişeceğine dair umudum kalmadı artık, dolayısıyla bundan sonrası için kendime herhangi bir hedef koymadan sadece elimden geleni yaparak geçireceğim önümdeki yılları. başkalarını tebrik edeceğim, sorulara cevap vereceğim, sonra insanların sormaktan sıkılacakları bir zaman gelecek, ve emekli olacağım. bu yazıyla kötü giden ve hiç kimsenin beklediğini bulamadığı bir ortaklığın bitişini kendime itiraf ettiğimi, kabullenmek istemediğim ne varsa kabullendiğimi gösteriyor. 

hayaller ve gerçekler ile ilgili görsel sonucu
gerçekler eminönü bile değil

zaman geçecek ve şu an hissettiğim acı, kırgınlık vs. hepsi geçecek. bulutlarda pamuklara sararak büyüttüğüm hayallerim 10 yılda paramparça oldular. artık hayal kurmak veya umut etmek kalmadı. bu duruma alışmak ve zorlukları umursamamak yapabileceğim tek şey. zaman bunların da ilacı olacak. 



4 Ocak 2016 Pazartesi

1. hafta

bu haftayı kendimi test etmekle geçirdim. mesela çok fazla atıştırdığımı fark ettim. yemeklerde değil ama ara öğünlerde porsiyon kontrolü sağlayamadığımı ve en önemlisi duygusal açlık yaşadığımı anladım. bununla nasıl baş edeceğimi tam olarak bilemiyorum.

duygusal açlık, kızgınlık, stres ya da üzüntü anında yemek yiyerek duyguları bastırmaya deniyor. konu hakkında bilgi bol miktarda mevcut ama bunları uygulamak çok zor. benim derdim konu hakkında bilgi vermek değil ama kendi çözümlerimi bulabilmek. dün akşam çok kızgındım ve gelip gidip yedim. hatta yediklerim çok kalorili olmasın dedim ve karnabahar haşladım, onu yedim üstüne peynir ekmek vs yemeye devam ettim. diğer taraftan bu hafta yılbaşı haftası da olduğu için diyet yapmak çok zordu. üstelikte 4 gün tatil olunca hiç olmadı.benim önemli bir diğer sorunum ise evde olduğumda yeme düzenimi alt üst etmem. spor yapmaya çalıştığımda çok yorulduğumu ve yapmamak için her zaman bir bahanem olduğunu da fark ettim ayrıca bu hafta.

şu yazdığım paragraftan iki büyük sorunum olduğunu anlıyorum, birincisi tatillerde yemek yeme düzenimin değişmesi. üstelik biliyorum ki her gün aynı saatlerde öğün düzeni sağlamak diyet yaparken çok önemli. bu durumda yemek saatlerini düzenlemek için kendime kural koymalıyım. hafta içi düzenli kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapmıyoruz, genelde herkes fırsatını bulduğunda bir şeyler atıştırıp çıkıyor. dolayısıyla saat 9 gibi ben yine acıkmış oluyorum, üstelikte öğleye kadar atıştırıyorum. öğlen bir şeyler yiyoruz ki genellikle yemekhane yemeği olduğu için yağlı oluyor bu nedenle az yiyorum sonra akşam üstü kendimi kaybedercesine yiyorum.

o zaman bu haftaki amacım yeme düzenimi yoluna koymak olsun. en azından sabahları kahvaltı hazırlamak ve ara atıştırmaları kesmek yönünde çalışayım. haftaya konu hakkında bilgi veririm efendim. diğer konular üzerinde  ise yemek yeme düzenimi kurduktan sonra çalışacağım.

04.01.2016

bakalım beni bu hafta neler bekliyor?