23 Ağustos 2016 Salı

41 hafta, 41 kere maşallah

şimdi efendim uzun zamandır zayıflamak isteyen ama bunun için gereken çabayı bir türlü gösteremeyen bu zalim bünye 41 hafta süre koydu kendine. ben şimdi diyorum ki haftada

  •  0,5-1 kilo arası vereyim
  • 2 kitap okuyayım
  • inceleme kitaplarına ağırlık vereyim
  • bir önemli işi yarılayım
yani hedefleri haftalık koyuyorum. her salı günü durum güncellemesi yapacağım (aslında pazartesi yapacaktım ama dün bu yazıyı yazamadığım için bugüne kaldı). 

zayıflamak için öncelikle serotonin ve dopamin seviyelerimi arttırmaya çalışıyorum. beni mutlu eden şeyleri yapıyorum. mesela dün uzun zaman sonra kırmızı oje sürdüm, hatta bugün üşenmeyip rengini değiştirdim. bu arada yediğim halley ya da gofret için yürüyüşe çıktım. bir saat tempolu yürüyüp geldim. bu hafta yükseltici aktivite ekleyeceğim. birincisi oje sürmek, ikincisi ise yürüyüşe düzenli gitmeyi başarmak olacak. 

zayıf olmayı en çok 
  • bin bir çeşit kıyafet-ayakkabı giymek için istiyorum. 
  • aldığım giydiğim üstüme yakışsın istiyorum. 
  • insanların ve en önemlisi eşimin bana hayran baktıklarını görmek istiyorum. 
  • kızlarım azmimden etkilensin diye istiyorum.
  • içimdeki rengarenk tubayı herkes görsün istiyorum. 
daha çok inceleme kitabı okumayı ise daha çok bilgilenmek için istiyorum. 

yapmam gereken işlerin çokluğunu düşününce iki haftada bir önemli işi bitirmeye çalışmak güzel bir hedef ama bu biraz daha fazla sarkar sanırım. daha sıkı çalışmam ve daha az sohbet etmem gerekiyor birazcık.

her hafta bu konular ile ilgili bir güncelleme yapacağım. bakalım bu düzeni devam ettirmek nasıl olacak. #buseferolacak







22 Ağustos 2016 Pazartesi

peki ya bizim hayatımız,

karanlık pek karanlık günlerden geçiyoruz. sürekli büyük bir olay şiddeti ile sarsılıyor, iki gün sonra unutuyor ve 15 gün sonra yenisini yaşıyoruz. bambaşka amaçlarla her gün bir dünya insan öldürülüyor, sakat kalıyor ve biz toplum olarak yaralanmış ruhumuzla yolumuza devam etmeye çalışıyoruz. birazcık keyifli olsak ne gamsızsın bakışları hepimizin üstünde. kendi hayatımıza dair keyifli bir olayı paylaşamayacak kadar mutsuzuz. doğum günlerimiz, mutlu anlarımız, gülüşlerimiz ülkenin karanlık gündemi altında solup gidiyor ve bu soluşu durduracak hiç bir şey gelmiyor elimizden. toplum olarak çıldırma, cinnet geçirme ve hunilerimizi takma noktasındayız. gerçi sanırım hunilerimizi takmazsak dayanamayacağız bugünlere.

iki gündür bunu düşünüyorum. dudağımızda soluveren gülüşlerimizi, kalbimizde sakladığımız, içimizde patlayan sevinçlerimizi. nereye gidiyorlar çocuklarımızın hayalleri. neden hepimizden çalınıyor tüm bunlar. ben artık kendi hayatımı önemsemeye karar verdim. pek tabi ki toplumca yaşadığımız felaketlere duyarlıyım ama çocuğumuzu güzel anlarını da paylaşmak istiyorum. beni mutlu eden bir şeyi haykırarak duyurmak ve tebrikler almak istiyorum. ne kötülük var bunda anlamıyorum.

hunimi taktım, kendimi unutmayacağım.
sevgiyle :)

11 Ağustos 2016 Perşembe

yemek bağımlılığı, dr. mike dow


yıllardır kilo verme mücadelesi içinde olan ve bir türlü bunu başaramayan ben, diyetler, yemekler vs hakkında her bulduğumu okurum. nisan ayında bu kitap gözüme çarptı ve okumaya başladım. sindire sindire ancak okudum. ama çok bilgilendim. en azından benim için ampul yandı.

şimdi bu kitap diyor ki yemekler beynimizde belirli bölgeleri uyarıyor ve bizde buna bağlı olarak bazı yiyeceklere bağımlılık geliştiriyoruz. karbonhidratlar yani şekerli besinler serotonin üretimini arttırırken yağlı yiyecekler dopamin üretimini artırıyormuş. eğer beynimiz sürekli bu gıdalar ile uyarılırsa yani serotonin ve dopamin üretiminde diğer yollar unutulursa yiyeceklere bağımlı hale geliyormuşuz. dolayısıyla yemek bağımlılığı birazcık uyuşturucu bağımlılığına benziyormuş. sigarayı bırakırken nasıl birden bırakılamıyorsa yemek bağımlılığı tedavi edilmeden yapılan diyetlerde yo-yo etkisi dışında bir işe yaramıyormuş. çünkü beynimiz kendi kendine serotonin ve dopamin salgılamayı öğrenmeliymiş önce.

epey bilgilendim ve içinde yer alan bir kaç test ile yemek bağımlısı olduğumu ve duygusal durumumu kontrol etmek için yemek yediğimi fark ettim. burada yine sorun irade de değilmiş. sorun tuzak düşünce kalıplarındaymış ki bu düşünce kalıpları 7 grupmuş

  • kişiselleştirme
  • yayılma
  • analiz-paraliz
  • kötümserlik
  • kutuplaşma
  • psişik etkiler
  • süreklilik
kitapta bunlar tek tek açıklanıyor ve hayatımızdaki etkileri de anlatılıyor. bu düşünce kalıplarından kurtulup yükseltici düşünceler edinmek ise mümkünmüş ve yükseltici düşünceler ise
  • hedef
  • huzur
  • güç
  • tutku
  • üretkenlik
  • keyif, olarak sıralanmış ve yine tek tek açıklanmış.
yemek bağımlılığında en önemli husus kendi olumsuzluk mantranı yani düşünceni bulup bunu olumlu düşünceye çevirmek. ben mesela genel olarak kendimi başarılı bulmuyorum ve bu durum benim yeme davranışımı etkiliyor. şimdi ise diyorum ki (ben başarılı olmak için elimden geleni yapıyorum ve bunun için çaba gösteriyorum). 

yine bu kitaptan öğrendiğim açlık duygusunun yavaş yavaş geldiği ve duygusal açlık ile farklı olduğu. duygusal açlık yaşandığında 2 dk başka bir işle oyalanmak bu etkinin geçmesine ve açlığın unutulmasına neden oluyormuş, bu anda yemek yenildiğinde doyma hissi oluşmuyormuş. fiziksel ya da gerçek açlık ise yavaş yavaş artıyor ve yemek yenildiğinde geçiyormuş. 

pek tabiki bazı önerilerde de bulunuyor yazar. mesela kendi doğru düşünceni oluşturmak, duygusal açlığını fark etmek için çaba göstermek, daha az öz eleştiri yapıp kendini olduğun gibi kabul etmek, ve serotonin ve dopamin seviyeni yükseltici aktiviteleri koymadan yemek kısıntısına gitmemek.

bunun için ise öneriler
  • yemek planı yapmak ve yediklerini ve o andaki hislerini birlikte yazmak
  • yemekleri tıkıştırarak yemek yerine her bir lokmadaki farklı tatları keşfetmeye çalışarak yemek
  • asla asla dememek
  • dikkat dağıtıcı nesnelerden uzak durmaya çalışmak
  • yemek için ayrılan bütçeyi sınırlandırarak daha kaliteli yiyeceklere yönelmek
  • yalnız kalmaktan ve yalnız yemekten kaçınmak
  • serotonin ve dopamin yükseltecek aktiviteler yapmak. bunlar arasında örgü örmek, kitap okumak, sohbet etmek, yürüyüşe çıkmak yer alıyor.
öneriler ve yiyecekler kısmı tamamen amerikan alışkanlıklarına göre olsa da ben bu kitaptan çok faydalandığımı düşünüyorum. bu nedenle de yemek ve kilo sorunu yaşayanların okumasını tavsiye ediyorum.

deneyeceğim bakalım ne olacak.


sevgiyle:)

8 Ağustos 2016 Pazartesi

kumral ada mavi tuna, yeniden

kumral ada mavi tuna 1997 yılında yazılmış, everest yayınlarından çıkmış ve 499 sayfa. derin bir aşk ve aynı zamanda kurtulamamanın hikayesi.

2012 yılında okuduğumda şunları düşünmüşüm. şimdi ise fikrim baya değişti kitap hakkında. demek ki neymiş zaman kişiyi gerçekten çok değiştiriyormuş. aynı kitaptan başka tatları alacak kadar çok hem de.

buket uzuner sevdiğim bir yazar ve sevme  nedenim şok edici kitap sonları. kitap boyunca sizi bir şeye inandırıp sonra onu yerle bir etmesi vs. ama daha önce de inandığım gibi tuna akıl hastanesinde ve iç savaş onun beyninde.

ülke gündeminin de etkisiyle topluma bakış daha çok etkiledi ama yine de bazı yönler oturmadı benim kafamda. aydınlık ve modern yön sadece bir gruba ait değilmiş bunu çok iyi anladığımız için belki de.

kitapta en çok üzüldüğüm yine aras'ın ölümü oldu ve en çok acıdığım ve kızdığım ise meriç. artık sessiz sedasız saman altından su yürütenlere her zamankinden çok öfkeli olduğum için belki. zavallı tuna güçlü karakterlerin arasında ezilen ince ruhlu bir çocuk, ada ise hiç kimseye dirlik vermeyen bir bencil.

etkilendiğim pek çok cümle olsa da şunu demek isterim ben:

"evin içine ve dışına cömertçe serpiştirilmiş bakımlı çiçeklerin, yalnızca renk ve kokularıyla sevinç saçtıklarını anlatmak, aslında hiç bir şey anlatmamaktır. çünkü bu manzarayı arkadan destekleyen duygu; devamlılık, yaşama bağlılık ve geleceğe umuttur. bu çiçekler sorumluluk alacak kadar iyi hissetmeyi, ilgiyi, yaşama evet demeyi, direnmeyi ve ayakta kalmayı simgeler."

hayatımızda çiçeklere yer açalım ve kurtulalım şu karanlığımızdan.

neyse işte öyle.

sevgiyle :)

4 Ağustos 2016 Perşembe

...

çok acı verici günlerden geçtik ve geçiyoruz, bu süreçte acilen Türkiye'ye çağrıldım ve çevremdeki herkes gibi çok üzgün ve mutsuz ve kırgın ve işte öyleyim. tutunmaya çalışıyorum. çalışıyoruz. geçecek tüm bunlar gelişmiş, modern, kurallarla işleyen güzel bir ülke olacağız diyoruz.

ben bu süreçte ne kadar düşünürsem düşüneyim işin içinden çıkmadığımda kendimi hobilerime ve kitaplarıma ve arkadaşlarıma vermeye karar verdim, hem de en hızlı tarafından. içimize dönmezsek, bizi mutlu eden bir şeylere tutunmazsak işin içinden hiç çıkmayacağız çünkü. bundan sonra daha sık yazacağım kitaplarımı, kurabiyelerimi ve işlerimi.

gülen ve gülüşüyle ışık saçan insanlardan olmak için gayret edeceğim. adil ve mutlu olmak için. huzuru kendi içimde yakalamak ve çevremdeki insanlara dağıtmak için.

sevgiyle :)