26 Mayıs 2012 Cumartesi

sussam bi dert, konuşsam ne çare

nefret ettiklerim

sevgili kişisi ile ilgili olanlar:
  • en ufak bir yardımı mucize göstermiş gibi sunmasından, evde bir iş yaptığında ne güzel yardım ettim di mi demesinden (sanki tüm işleri yapmak benim görevim)
  • çocukla yarım saat oynadıktan sonra sıkılıp kızmaya başlamasından (benim 24 saat ilgilenmek zorunda oluşumdan ve bu nedenle öfkelendiğimde bana da kızmasından, hakkını yemeyelim gece üstünü örtme işi sevgili kişisinin)
  • okumamasından ve ben okuduklarımı ona anlatırken dinlememesinden
  • tv izlerken mal olmasından ve ancak 5. çağırışta duymasından
  • üşengeçliğinden (çamaşırları makinadan çıkarır mısın dediğimde ertesi gün bir kez daha yıkayıp kendim asıyorum, çamaşırlar kokmaya başlıyor çünkü)
  • 6 yıllık evliliğin üstüne hala evde bekar gibi takılmasından (bugün yemeği ben yapayım der ama yemek iyice acıkmadan pişirilmeye başlanmaz mesela, beklerken miden sırtına yapışır, kendim yapsam daha kolay)
  • akşam üstü arayıp marketten bişey lazım mı sorusunu acil mi sorusuyla devam ettirmesinden (markete uğramak istemiyorsan arayıp sorma bişey lazım mı diye)
  • yumurta kapıya dayanmadan hiç birşey yapmamasından, her işi ite kaka yapmasından
  • geniş ailesi ile sürekli muhattap olmaktan ama benim de akrabalarımla ya da arkadaşlarımla görüşmek isteyebileceğimi unutmasından
  • bir türlü karar verememesinden (sürekli atı alan üsküdarı geçer)
  • işte böyle bazısı incir çekirdeğini doldurmayacak şey, bazısı gerçekten problem.
böcük ile ilgili olanlar
  • eşyalarını asla toplamamasından
  • bir şey sorunca ya da yapması istenince hep hayır demesinden (beş yaşında hala korkunç 2 sendromuyla yaşıyoruz)
  • televizyonun sesini kısmamasından
  • durduk yerde yemek seçmesinden (bu kente taşınmadan önce yoktu böyle bir sorun, halaoğlu ve kızından öğrendi hep)
  • bağırarak konuşmasından
  • birisiyle konuşurken araya girmesinden
  • gibi gibi çocukluğuna dair ama benim zor dayandığım şeyler.
kendimle ilgili olanlar:
  • bir türlü derli toplu bir insan olmamaktan (hayır anlamıyorum, haftada bir temizlikçi kadın gelirken nasıl dağılıyorum bu kadar)
  • işleri hep ihmal etmekten (iş yerinde işleri bitiremiyorum, evde evin işlerini)
  • bu kadar sinirli olmaktan
  • biraz asosyal olmaktan (arkadaşlarımla en son 6 ay önce buluştum)
  • öfkelendiğimi doğru düzgün anlatamamaktan, anlatamadığım için içime atmaktan, sonra daha çok öfkelenmekten
  • falan filan
kendi ailemle ilgili olanlar:
  • sürekli kayınvalidemleri çekiştirmelerinden (hayır dolduruşa geliyorum ister istemez)
  • beklentilerinin çok yüksek olmasından
sevgili kişisinin ailesinden:
  • durmadan durmadan bizi çağırmalarından
  • bizim başka bir ailemiz olduğunu kabul etmemelerinden
  • yapışık bir aile hayatı yaşamak istemelerinden
  • çok bilmiş olmalarından
  • birlikte çok vakit geçirmek istemelerinden (neredeyse uyumaya bile kendi evimize gidemiycez)
  • çocuğun eğitimine karışmalarından (bu konuda beni dikkate almamalarından, benim dediğimin dışında bir takım sözler vermelerinden, cips öğrendi mesela)
  • zaman zaman çocuğumu ve kocamı dolduruşa getirmelerinden (bilinçli değil belki ama aramız bozuluyor işte)
ay bu kadar. aklıma gelmedi başka bir şey şimdilik.

25 Mayıs 2012 Cuma

33. haftaya kötü başlangıç, ne yazık ki

bugün doktora gittim. aslında kontrol zamanı değildi ama kendimi iyice kötü hissetmeye başladığım için dayanamadım.  şikayetlerim uyuyamama, nefes darlığı, çarpıntı, aşırı şişlikler, böbreklerde batma ve ağrı, aşırı halsizlik ve yorgunluk, aşırı terleme ya da üşüme gibi hamilelikte hep görülen şikayetler ama benimkiler normalin üstündeydi bence. fakat bunu doktora anlatmak mümkün olması. ultrasonda bakarken bebek büyük, şekerine bakalım dedi ve ileri ultrason incelemesi istedi. nst ve ileri inceleme için sıra aldım. kan verdim. sıramı beklerken doktorun odasının boşaldığını görüp eğer hastalar bittiyse bir şey konuşmak istediğimi söyledim. çünkü ben neredeyse doğuracam ama hala net bir doktorum yok. bu beni rahatsız ediyor. doktora izin zamanını sordum çünkü artık doktor değiştirmek istemiyorum. eğer izne yakında ayrılmayacaksa takiplerimi ona göre yaptırmak istediğimi söyledim. ve biliyorum iş yükünüz çok fazla ama ben kendimi iyi hissetmiyorum, siz ise yüzüme bile bakmadan benim nasıl olduğumu merak etmeden hemen ultrasonda bakayım gitsin modundasınız bu beni rahatsız ediyor dedim. ben doktoru suçlamadığım halde direkt savunmaya geçti ve Amerika'da doktorlar günde beş hasta bakıyor ben yüz demeye başladı. ben yine sizi suçlamıyorum, bu sistemle ilgili dedim, ama ben de bilinçli bir hasta olarak benimle hak ettiğim şekilde ilgilenilmesini bekliyorum dedim. ben okuyan araştıran bir hamileyim dedim ve beni azarlamakla azarlamamak arası bir ses tonuyla çok okumak iyi değil, kafan karışır dedi. halbuki benim demek istediğim annem eklamsi geçirdiği için ve şeker hastası olduğu için (tip 1) bana bu güne kadar hep söylenen şeyi hatırlatmaktı. bu bir risk durumudur.
neyse bu arada hamilelik etkisi, nefes alamama gibi nedenlerle benim sesim titremeye başladı ve doktor beni başından atmak için kardiyoloji ve göğüs hastalıkları uzmanından konsültasyon istedi.dışarı çıktığımda nefes alamadığım için ağlıyordum. bu doktorlara gittiğimde hafif çarpıntım olduğu ve astım başlangıcı bulunduğu anlaşıldı ve göğüs hastalıkları uzmanı inhalasyon ilacı başladı ki nefes alabileyim diye. kardiyolog ise eğer buna rağmen çarpıntım düzelmezse tekrar kontrol etmek istediğini söyledi. çünkü nefes darlığı çarpıntıya, çarpıntı ateş basmaları ve ani üşümelere neden oluyormuş.
pazar günü 24 saatlik idrar toplayıp, tüm sonuçları göstereceğim. bakalım ne diyecek. sonra ben de karar vermeye çalışacağım. bu doktorla devam etmeli miyim etmemeli miyim? çünkü bugün kırıldım, üzüldüm, sinirlendim. küçük bir kentte ya devlet hastanesi ya da iyi olmayan tek özel hastane gibi olmayan seçeneklerden seçim yapmaya çalışıyorum ve iki doktor önerildi, birisi benim doğum  yapacağım tarihlerde izinli diğeri ise bu. özel hastane de ise doktor iyi ama ameliyathane kötü. nasıl bir karar vereceğimi bilmiyorum.

24 Mayıs 2012 Perşembe

babannuş ya da babagannuş

pek çok farklı tarifi olan ve doğru isminin ne olduğunu bilmediğim ama çok sevdiğim bir patlıcan salatasıdır babannuş. domates koymadan yapıyorum bu salatayı. közlenmiş patlıcan ve kırmızı biber, bol yeşillik (maydanoz, taze soğan, taze sarımsak), kuru soğan, sumak, nar ekşisi ve tabi ki sızma zeytinyağı. bu salataya limon yerine nar ekşisi ve sumak daha çok yakışıyor. yeşil biber koymuyorum. patlıcan ve kırmızı kapya biberi hemen hemen eşit oranda  koyuyorum. bu mevsimde tabiki yazdan közleyip derin dondurucuya attığım patlıcan ve biberi kullanıyorum.
















patlıcan bizim favori sebzelerimizden,karnıyarığı, imam bayıldısı, dolması, salatası, söğürmesi, yemeği, kızartması, turşusu her şeyini çok severim reçelini pek sevemedim sadece. böyle olunca güzden bolca patlıcan alınır, közlenir ve buzluğa atılır. kış boyu salatasız ve söğürmesiz kalınmaz. dolması, karnıyarığı ve kızartması için ise yaz hasretle beklenir.


sevgiyle:)

23 Mayıs 2012 Çarşamba

küçük hanımın yıl sonu gösterisi

dün böcüğümün yıl sonu sergisi ve yıl sonu gösterisi vardı. sergide yıl boyu yaptıkları etkinlikleri ve gösteride ise yaklaşık 2 aydır hazırlandıkları,  slumdog millionaire (en sevdiğim filmlerden birisidir) filminin müziği olan ring ring ringa şarkısı eşliğinde dans gösterisini sundular. çok şekerlerdi, komiklerdi ve sevimlilerdi. elanurun kreşinde 4 sınıf var ve her sınıfta en az bir arkadaşımızın çocuğu var o yüzden gösteriyi baştan sona hevesle izledim. çok keyifliydi.

2006 ve ocak-şubat-mart 2007'li çocuklar için mezuniyet ve kep atma töreni yapıldı. böcüğümün babasınında benimde mezuniyet törenimiz olmamıştı (taşra üniversitelerinde okuma nedeniyle, eh ben mezun olalı 11 sene oldu). şimdi ana sınıfından bile mezun olunup, kep atılıyor (üstelik benim okuduğum üniversitenin anaokulunda, baya bi ilerleme olmuş) ve işte hem eserler hem resimler.








hamileliğin neredeyse sonuna gelmiş, çok kilo almış, çok şişmiş, eğilemeyen anne ve bıcırık kızı


her zamanki gibi fit baba ve bıcırık kızı


saçlar yapıldıktan sonra bıcırık


kuaförümüz beceriksizdi biraz, koluna yapması gereken dövme bi garip oldu. kıyafetimiz ise biz annelere göre facia, bıcırıklara göre mükemmel, seneye bu kıyafet işine ben el atıcam:)

21 Mayıs 2012 Pazartesi

kızıma toka kutusu

küçük hanım bay becerikli etkinliği yapıcam diye hiçbir kutuyu vs. attırmıyor. önceki günlerde gidip boya ve fırça gibi malzemeleri aldım. dün beraberce bay beceriklide gördüğü bu kutuyu yaptık,


aman ne zormuş bunları yapması ya da ben çok beceriksizim. aşağıdaki malzemeleri kullandık. 


evet kağıt havlu ruloları arkadaki büyük kuleler, tuvalet kağıdı ruloları öndeki küçük kuleler, çay kutusu ise tokaları koyacağımız kale. başladık boyamaya. elanur kulelerini mor guaj boya ile boyadı, ben kutuyu onun isteği üzerine sarı kağıtla kapladım, sonra kızım kutunun üzerini de sulu boya ile resimledi, işte sonuç bu.


kızımla keyif alarak yaptık bu kutuyu, ama çokça da atıştık, şöyle yapma, bunu yap diye. bir çocukla bir şeyler yapmaya çalışmak çok zor çok, ama keyifli. bir de alanınız böyle işlere yakın değilse ve benim gibi çok becerikli değilseniz kolay olmuyor galiba, acemi işi bir kutu işte. gerçi tokaları henüz toplayamadık ama kısmetse o da olacak. 

sevgiyle:)





19 Mayıs 2012 Cumartesi

küçük hanımın hastalığı

bizim böcük durdu durdu, hastalıkları gözünden vurdu. aynı anda hem idrar yolları enfeksiyonu hem de bademcik enfeksiyonu geçiriyormuş. üstelik ateş dışında hiçbir belirti yoktu, hatta doktor bu kadar hasta olup genel durumu bu kadar iyi olan çocuk çok azdır filan dedi. bu arada bir çocuğa o kaba çiş yaptırmak tam bir kabusmuş, üç gün laboratuvarın önünde bekledik ve en son evde banyoya yere yaptı. neyse ki şimdi iyi. ama ben üzgünüm biraz bu sene ikinci kez antibiyotik kullanmak durumunda kaldık, bu durum da beni rahatsız ediyor.

annem bombayı patlattı, kuzum sen hasta olma ben olayım, hı hı tabi erkeklerin duasına benziyor Allah'ım karım aldatmasın ben aldatayım, karım dul kalmasın ben dul kalayım:)

14 Mayıs 2012 Pazartesi

hastane personelinin kötü davranışları

önce anneler günü kutlu olsun, dün anneanne ve babaanne ziyaretleri ile ve ateşle geçti. böcüğümün ateşini düşürmeye çalışarak ve başarısız olarak geçti anneler günü. 39'a yaklaşan ateş nedeniyle doktora gittik bugün. doktor ateş düşürücüye devam etmemizi söyledi ve bir takım tahliller istedi, tahlil sonuçlarını gördükten sonra diğer ilaçlarını verecek.

benimse asıl sinirimi bozan anneler gününü ateşle uğraşarak geçirmiş olmak değil, bugün hastanede paramedik midir? erkek hemşire midir? elanur'un kanını alan kişinin garip tavırları oldu. laboratuvara gittik ve hem kan hem de idrar tahlili olduğu için kızım korkmasın diye önce idrarı verelim dedik. kıza su içiriyoruz, meyve suyu-süt içiriyoruz, korktu mu nedir yapamadı çişini bir türlü. 45 dakika sonra beklemekten vazgeçtik ve kan alma bölümüne gittik, kan almada bulunan erkek hemşire bir saattir neredesiniz siz, bekleyip duruyoruz dedi önce. sonra kızı yatırdık ve kan alıyor ama kocaman yeşil uçlu iğne ile damara giremedi bir türlü, bu arada kızım acıyor diye ağlıyor, eve gidelim diye yalvarıyor.  tamam kızım, geçti, şimdi bitecek eve gideceğiz falan gibi sözlerle biz de sakinleştirmeye çalışıyoruz, beyefendinin zoruna gitti herhalde siz ipleri  şimdiden kaptırmışsınız buna diyor. yani sana ne canı yanan çocuğa bağırmamız mı gerekiyordu. sevgilim dayanamadı ve barkodu gösterdi. bakın biz buraya geleli 45 dakika oldu dediğimizde siz buna mı sinirlendiniz gibi bir cevap aldık, kan vermiş olsanız şimdiye işiniz biterdi diye de ekledi.

yani anlamıyorum, çocuk hastanesi orası, çocuğun kan alınırken ya da hasta olduğu için ağlayacağı belli. anne ve babanın da sakinleştirmek için ya da korkutmamak için elinden geleni yapacağı. ama bu durum çalışanlar tarafından garip karşılanıyor nedense. çok üzüldüm bu duruma.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

kızıma kapı süsü

 dikiş dikmeyi pek bilmem, söküğümü bile hala anneme diktiririm. ama nette bu türden kapı süslerini görünce çok hoşuma gitti ve bende kızıma yapmaya karar verdim. renklere, şekillere, nasıl görüneceğine tamamen kızım karar verdi. o seçti ben diktim ve ortaya eserimiz çıktı. elanur'un isteklerini birebir uygulayınca bazı renk ve şekiller, boncuklar uyumsuz oldu. ama sonuçta kızımla birlikte yaptığımız, paylaştığımız bir şey.  kabul ediyorum biraz acemice oldu. harfleri düzgün kesemedim.sarkan süslerin mesafelerini tam ayarlayamamışım falan filan, ama olsun acemice de olsa bizim yaptığımız bir şey.


resimler yine güzel çıkmadı, mavi gibi görünen renk turkuaz, lacivert gibi görünen ise aslında mor. 
kalp, ayıcık ve kelebek şekilleri için kurabiye kalıbını kullanarak şablon çizdim, yıldızı ise sevgilim yaptı. kullandığım tüm kumaşlar keçe. kelebekleri boncuklarla süsledim. diğer şekillerin ortasına küçük kalpler diktim. dikişlerde hep zıt renkler kullandım. küçük hanım memnun olmuştur umarım. 


sevgiyle:)


11 Mayıs 2012 Cuma

ben kötü ve iğrenç bir anne miyim?

böcüğün komşumuz olan bir kaç kreş arkadaşı var ve onlarla oynamaktan gerçekten zevk alıyor. ancak sürrekli olarak onlara gitmek isteyince olay benim açımdan biraz boyut değiştirmeye başladı. akşamüstü eve gelirken anne arkadaşıma gidebilir miyim? akşam otururken durduk yere gidebilir miyim? sabah uyanınca gidebilir miyim? sürekli aklında olan şey  bu arkadaşıma gidebilir miyim? bir kaç kez gitti ama artık yeter dediğimde sen kötü ve iğrenç bir annesin dedi. bir süre sonra bu durum gittikçe vahim bir hal almaya başladı. istediği herhangi bir şeyi yapmadığım anda sen kötü ve iğrenç bir annesin demeye başladı. bugün sabah durduk yere bir kaç kez bunu söyleyince artık dayanamadım ve bağırdım. ben mi kötü ve iğrenç bir anneyim diye. doyuruyorum, yıkıyorum, giydiriyorum diye. okula ben götürüyorum, okuldan ben alıyorum, markete, parka hep ben götürüyorum diye. kendimi tutmadım işte sonra babamı aradım kızı bugün okuldan sen al dedim. şu an kızım annemlerde ben de evdeyim, sabahtan beri geçmeyen sinirimi yatıştırmaya çalışıyorum.

neden bu kadar sinirlendim anlamıyorum. belki sürekli bunu tekrar etmesinden, belki hamilelik ve yoğun giden işler nedeniyle yorgun olmamdan, belki sevgilim yoğun çalıştığı için bizimle yeterli ilgilenemiyor zannımdan. sebebini bilmiyorum.

biliyorum tavrım tamamen yetişkin mantığına uygun ama engel olamadım kendime, sevgilime olayı anlattığımda bana kızdı. kendimi hem haklı hem haksız hissediyorum.

10 Mayıs 2012 Perşembe

eğitim sistemi, 4+4+4, okula başlama yaşı, kafası karışık anne

bu sene pat diye eğitim sistemi değişti ve yepyeni ve aynı derecede saçma bir sisteme geçildi. hem de hiçbir ön çalışma yapılmadan, uzmanların görüşü alınmadan. okula başlama yaşı 60 aya çekildi, bu çocukların ana sınıfına gitmesi gerektiği unutularak. işin ilginç tarafı her şeyi alabildiğine tartışmaya, bir bardak suda fırtına koparmaya pek meraklı medyamız aylardır fenerbahçe'nin durumuna çözüm bulmaya çalışıyor, aylardır futbol dilimizden düşmüyor ama bu konuda nedense birkaç cılız ses, birkaç program dışında hiç bir şey yapılmadı. üstelik fırtına gerçekten koptu ama biz farkında değiliz şu an bu sisteme geçilmesiyle 2006-2008 doğumlu neslin tamamı çok büyük sıkıntılar yaşayacak, beraberinde anne babaları da. hatta bu durum sadece 2008'lileri değil 2010'luları bile etkileyebilecek. çünkü hiçbir ön çalışma yapılmadan geçilen bu sistemde sürekli bir şeyler değiştirilecek. fırtına en büyüğünden ama biz anneler ne yapacağımızı bilemiyoruz.

elanur 25 haziran 2007 doğumlu eylül ayında 62.5 aylık olacak bu nedenle biz istemezsek okula başlamak zorunda değil, en azından gelecek seneye başlayacağını artık biliyorum. ama içim hiç rahat değil bu sene okula başlamak zorunda kalacak arkadaşlarını düşünüyorum. kaybedeceğimiz koca bir nesli düşünüyorum. üzülmekten başka bir şey gelmiyor elimden. ne yapabilirim diye düşünüyorum. çocuklarımızı kurtarmak için ne yapabiliriz. bir şey yapmalı ama ne, yürüyüş desek faydasız bu karşımızdaki anlayışa, imza toplasak buruşturulup atılacak bir kağıt parçası gibi olacak. kıyameti kopardı anneler ve ilkokul öğretmenleri kendi çapında ama topluma ulaşmadı. hiç kimse başımızda dolaşan kara bulutun farkında değil.

bu sistemle ilkokul müfredatı tamamen değişecek, birinci sınıf hafifletilecek deniliyor. beşinci sınıf kaldırıldı. beş yıllık müfredat 3 yıla mı sıkıştırılacak ya da ne olacak. hiç bir şey belli değil.

bir şey yapmalı ama ne?

9 Mayıs 2012 Çarşamba

nasıl öğretmek,

bugünlerde en büyük problemim büyük böcüğün eşyalarını toplamaması. küçükken dedesi toplardı oyuncaklarını hep, fırsat bulunca şimdi bile topluyor. ben de artık kendi eşyalarını toplaması gerektiğini öğretmeye çalışıyorum. ancak küçük hanımın buna hiç niyeti yok. sanırım suç biraz da bende, bugüne kadar bu sorunu çözmeliydim.

elanur oyuncaklarını o kadar rastgele topluyor ki, oyuncaklarının parçaları, kalemlerin bazılarını bulmak mümkün olmuyor. aynı problemi temizliğe yardım eden cemile hn. ile de yaşıyoruz. eline geçenler sadece kutuya atıldığı için hatta bazen bu da neymiş diye çöpe atıldığı için artık oynayamadığımız oyuncaklarımız var.

şimdi gelelim asıl meseleye, televizyonu çok yakından izlememesi gerektiğini, oyuncaklarını düzgünce toplaması gerektiğini, kıyafetlerini çıkarınca katlaması gerektiğini ya da tehlikeli olabilecek her şeyi. işin komik tarafı kreşte eşyalarını en düzgün toplayan çocuklardan birisi ama eve gelince yapmıyor ve ben ne yapacağımı bilemiyorum.

oyuncaklarını toplamazsan tv izleyemezsin şeklinde bir ceza verdim, ancak hem  çok işe yaramadı hem de kendimi parmağı sürekli havada bir anne olarak görmek çok hoşuma gitmiyor. ama koşullar ya da benim beceriksizliğim nedeniyle sürekli parmak havada bir anne oldum çıktım. korkuyorum kızımın beni sadece sinirli hatırlamasından. bir komşumuzun oğlu annesinin bu tavrından ötürü benim annem cadı derdi ve hala annesiyle ilişkileri kopuk. aynı duruma düşmekten çok korkuyorum. olumlu davranışını ödüllendirmeye çalışıyorum ama dayanamıyorum. sanırım çok sabırsızım. umarım bu problemi ikimizde çok yara almadan çözeriz.

8 Mayıs 2012 Salı

saygı mı saygısızlık mı?

doğum yapacağım hastaneye karar vermeye çalışıyorum şu sıralar. devlet hastanesinde ameliyathanenin daha iyi olduğunu çok sayıda kişiden duydum, ayrıca kentimizde bir tane özel hastane var fakat hemşireleri damar yolu açmayı bile beceremiyor, doktorumdan çok memnunum ama bu gibi nedenlerle doğumu doğum hastanesinde yapmayı düşünüyorum, bir de büyük böcüğe hamileyken gittiğim doktorum özel hastaneler görüntüde iyi olabilir ancak devlet hastanelerinde hasta bakım hizmeti kötü gibi görünse de daha iyi olur, daha tecrübeli olurlar ve az komplikasyon çıkar filan demişti ankara'dayken.

yukarıda saydığım nedenler dolayısıyla bugün devlet hastanesinde bir doktora gideyim bari dedim. büyük böcükle birlikte girdik hastaneden içeriye, iyi temiz, çok sayıda doktor var. çocuk hastanesi hemen yandaki bina, falan filan. ilk izlenim bir devlet hastanesine göre oldukça iyi gibi ama çok kalabalık. insanlar sonuç göstermek için kapıda bekleşiyor ve kapı açıldığı anda koçbaşıyla saldıracakmış, sanki cephe yarıyormuş gibi kapıya yükleniyor. 15.50 için aldığım randevuda ancak 16.30 gibi doktorun yanına girebildim. görevli bir hemşire ve bir ebe var ve hemen tansiyonum ölçüldü eh bu da iyi, ama doktor da ebe ve hemşire de yorgunluktan pes etmek üzereydi. doktor çok gençti, muhtemelen uzmanlığını yeni almış ama ilgili. fakat tecrübesiz gibi hissettim biraz. gelelim bebişe, efendim kendisi üç hafta önden gitmeyi uygun görmüş ve daha 30+1'de yaklaşık 2200 gr olmuş. bu kısım iyi gibi en azından. ancak doğum hastanesinde başka bir doktora daha gitmeye karar verdim.

gelelim bugün beni asıl kızdıran konuya. doktorun kapısı önünde beklerken yaklaşık 70 yaşlarında bir teyze büyük böcüğümün karnımı öpmesi üzerine kardeşini ben alıcam götürücem dedi. hayda nerden çıktı şimdi bu. ben saygısızlık etmek istemiyorum yaşına hürmeten ama laf mı bu yani, onun bize yaptığı saygısızlık ne olacak. hadi alışmıştım, yok üşütürsün, yok onu yedirme bunu giydirme gibi garip müdahalelere ama beş yaşında bir çocuğun zaten kardeş gelince yaşayacakları ile ilgili korkularını kaşımak niye. çocuğu sevmiş mi oluyor şimdi. böcük korktu tabi bana sarıldı anne sen bizi vermezsin değil mi diye. ben de sesli sesli vermem tabi ki kızım ne seni ne de kardeşini hiç kimseye vermem dedim. teyze bozuldu bu sefer, e teyze ben sana çemkirmemişim kızımı korkuttun diye sana n'oluyo. ne biçim laf bu. laf soktum ama direkt söylemedim diye de kendime kızdım durdum. bekleyenlerden birisi der ki hırkan ne güzelmiş bana ver, yok suluğunu ben kızıma götüreyim (her ikisi de anneanne hediyesi). böyle yapanlara çocuklara abuk subuk davrananlara toptan çemkiresim var anlıma delidir ne yapsa yeridir yazıp. malum onlar çocukları korkutunca bişey yok, biz anne olarak lütfen karışmayın desek suçluyuz aman ne dedim ben diye.

bugün yaşadığım bir başka örnek, sevgilimin teyzesi aradı tam yemek vakti, kızı torununu iki saatliğine bırakıp spora gitmiş. giderken emzirmiş bebek 5.5 aylık daha, anneanne telaşlanmış bu çok ağlıyo doymuyo diye, ya annesi ne zaman gelecek 15 dk sonra, hım peki, eee  ben pirinç unuyla sütle mama yapayım mı, sütü az oluyor. bende biraz bozuldum. sütün yetip yetmediğine doktoru karar verir, bebek kilo aldığı müddetçe süt yetiyordur. giderken emzirmiş, birazdan gelecekmiş, hem inek sütü bir yaşından önce önerilmiyor alerjen olabileceği için, pirinç ununun bebeğe hiç bir faydası yok aksine zararı var, gibi telkinlerimle sanırım onu da bozdum çünkü benden destek alamadı. bari toptan kırılmasın diye eğer çok ağlıyorsa çeyrek elmayı rendeleyip suyunu verebilirsiniz ama çok fazla vermeyin, doyup anneyi ememezse süt azalır dedim.

yani ben anlamıyorum annelere bu kadar müdahale neden. tamam ben çok kuralcı bir anne değilim, şu saatte illa banyo yapmalı, yok yatma saati bir dakika bile gecikmemeli demiyorum, ama böyle yapan bir anneye de karışmıyorum. çünkü her bebek-çocuk farklıdır ve onunla 24 saat yaşayan ve en iyi tanıyan annesi olduğuna göre annenin ve babanın sözünden çıkılmaz, onlar çocuğa ne yapılması ya da yapılmaması gerektiğini en iyi bilir diyorum ve başka annelere karışmıyorum. fikrimi sorana da ben böyle yapmıştım ama senin bebeğini en iyi sen tanıyorsun, daha çok kendi bildiğini yap, hatta anneanne ve babaanneleri hiç dinleme burnunun dikine git diyorum.

bunlar saygısızlık mı??? bence değil, asıl bana yapılan saygısızlık!!!

6 Mayıs 2012 Pazar

isyan sona erdi :(

ama hiç bir işe yaramadı. güya isyan ettim bir iş yapmadım, bugün kat kat fazlasıyla yine ben uğraştım. bir de üstüne üstlük neden isyan ettiğime dair açıklama yaptığım halde. yani değişen pek fazla bir şey olmadı. bir de fırça işittik beyefendiden, dün akşam ben geldiğimden beri böylesin şimdi saat beş süren doluyor diye. boşunaymış her şey, sevgili kişisi neye kırıldığımı bile anlamadı bir de üstüne sen bana trip yapıyorsun diye bozuk attı. okuduklarım gibi hayat istiyormuşum da, ne varmış hayatımızda bu kadar bozulacak da vs. vs.

sanırım mutlu olmanın en iyi yolu kolaya kaçmak ve karşındakinden hiç bir şey beklememek. o zaman en azından ne yapılması gerekiyorsa kendim yapar, boşu boşuna üzülmemiş olurum.

olaylar o kadar trajikomik ki, evin lojistiğini biraz da sen düşünsen, her seferinde liste vermesem ben sana dedim ve aldığım cevap, ne var yani eve gelirken markete uğrayıp alsan oldu. eh madem öyle ben de alışverişi kendim yaparım. hayatımda bana yardımcı olacak bir sevgili yokmuş gibi davranır, beyefendiyi paşa yapmaya devam ederim. bu kolay olan yöntem, hiç olmazsa kavga etmemiş oluruz, ama ben kendimi nasıl ikna ederim evlenmeden önce birilerinin prenses kızı olduğuma bilmiyorum.

erkeler  ne kadar annesinin paşa oğluyduysa biz de o kadar babamızın prensesiydik ama bunu anlayabilen erkek yok galiba:(


4 Mayıs 2012 Cuma

isyan,

anne, muhakkak ki dünyanın en güzel kelimesi, hele ki evladından duymanın mutluluğu tarif edilemez. ama en güzel kelime bile gün boyunca 1519463 kez duyunca fenalık geçirme nedeni oluyor. anne su ver, anne ben çizgi film izliycem, anne çikolata yok mu, anne abur cubur yiyebilir miyim, anne çişim geldi, anne kaka çıktı, anne tuvalet kağıdına uzanamadım, anne..., anne... bitmiyor. tamam iyi hoş güzel de bıkkınlık veriyor. niye hiç baba çağrılmaz ki tuvalete.

karnım olmuş kocaman, midemdeki yanma, nefes alamama, hamileliğin türlü sıkıntıları ve terelellileri, bir de üstüne kızımın ve sevgilimin bitmeyen talepleri. çok yoruldum. o kadar çok yoruldum ki artık ne kadar yorgun olduğumu anlatacak gücüm bile kalmadı. dün akşam bu bezelye neden kıymalı deyince sevgili artık dayanamadım, isyan çıkarıyorum. biliyorum bütün anneler benzer sıkıntıları yaşıyor. blogcuanne'de (www.blogcuanne.com) paylaşılanlar hep benzer sıkıntılar, ama çözüm olmuyor bana bunlar.

istiyorum ki sevgili kişisi beni anlasın, ben istemeden ayaklarımı ovalasın, sırtıma masaj yapsın. tamam elinden geldiği kadar yardım ediyor, ama bana özen göstersin birazcık daha.

istiyorum ki evliliğimizin ilk yıllarındaki gibi ilgilensin benimle. ilgisi sadece birlikte olana kadar ya da birlikte olunca olmasın, hep aynı ilgi düzeyini sürdürsün. çünkü öyle bir şey ki sadece birlikte olduğumuzda benim isteklerimi ya da yardıma ihtiyacım olduğunu fark ediyor ve ben kendimi şişme bebek gibi hissediyorum o zaman.

istiyorum ki yarın kahvaltıya gidelim mi dediğimde anneme gidelim demesin. annesine gitmeye karşı değilim ki ben, ama gittiğimizde tüm günümüz orada geçmesin. dışarıda bir yerde bir kahve de içebilelim.
istiyorum ki böcükle birazcık daha fazla ilgilensin, of kızım yorgunum demesin. çünkü ben de yorgunum üstelik böcüğü okula bırakmak-almak onu parka götürmek, bitmeyen taleplerini yerine getirmeye çalışmak hep benim görevim. hafta sonunda bugün kızı parka götür dediğimde tamam deyip tv karşısında yayılmaya devam etmesin.

istiyorum ki tv kumandası bazen de benim elimde olsun, saçma sapan dizileri izleyip boş boş dikkatimi vermeden televizyona bakayım, tamam gerçekten istediğim bir programı izliyorum ama o programı dikkatli izlemem gerekecek, oysa fatmagül'ün suçu ne'yi izlerken tamamen boş kafa, relax mode on. sevgili kişisi tv izlerken boş gürültü oluyor bana bütün o aslan kükremeleri, üstelik biyoloji eğitimi almış biri olarak işimin devamı gibi,

istiyorum ki yaptığım yemek için bu niye etli denmesin, kimse sesini çıkarmasın yemeğini yesin. yemiyorsa kalksın ne istiyorsa onu yesin ama eleştirmesin. bakla yenir mi demesin çünkü ben seviyorum ve bazen canım istiyor, bunu anlasın

istiyorum ki sofra toplamaktan kastedilenin sadece tabakları makineye koymak değil, masada kalan kırıntıların silinmesi ve masanın altına dökülenlerin de toplanması olduğunu ben söylemeden bilsin.

istiyorum ki evin süpürülmesine itiraz edilmesin. evet temizliği temizlikçi yapıyor ama hafta sonları yine de evin süpürülmesi gerekiyor. buna itiraz edilmesin.

isityorum ki çok sıkıldım hafta sonunda kendimize ait bir kaçamak yapalım dediğimde buna gerçekten ihtiyacım olduğu bilinsin. sonuçta doğuma iki ay gibi bir süre kaldı ve ben sıkıldım, bunaldım. üstelik doğumdan sonra böcük ve bebekle nasıl baş edeceğimi bilmiyorum ve korkuyorum. en azından bir hafta sonu böcüğü anneannesine bırakıp kendimize vakit ayırmak istediğimde buna gerçekten ihtiyacım olduğunu anlamasını bekliyorum, ama taleplerin bitmiyor cevabını alınca bozuluyorum.

isteklerim bitmiyormuş hiç, bencillikle suçlanmaktan da bıktım. hafta sonu yataktan cıkmıycam hiç, yemek yapan olursa yenir yoksa aç kalalım umrumda değil bu hafta sonu. hiç bir yere gitmekte istemiyorum, en azından anne veya akrabalara, dışarda kahvaltıya hayır demem. öyle işte isyan çıkarıyorum bu hafta.

1 Mayıs 2012 Salı

kalp ve örgü poğaça

işçi bayramı tatil olunca kendimi pastalara verdim bugün. mayalı hamurdan kalp şeklinde ve örgülü poğaçalar, elmalı pasta ve irmikli çilekli tatlı yaptım. ancak elmalı pastayı fırında unutmuşum biraz koyu renkli oldu. onu sonra tekrar yapıcam. ama bugün paylaşmak istediğim mayalı kalp poğaçalar.

önce malzeme:
1 şişe ılık soda
1 su bardağı ılık süt
1 su bardağı sıvıyağ
2 yumurta
1 küçük paket yaş maya
aldığı kadar un

içi için istediğiniz herhangi bir harç.

yukarıdaki malzemelerle yumuşakça bir hamur yoğurdum. 1 saat kadar mayalandırdım. bu arada hamur tabi ki 2 katına çıktı.
kalp şekli için: hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar aldım ve oklava ile biraz açtım. sonra açtığım bu parçayı rulo yaptım ve ortadan ikiye uzunlamasına kestim. ancak başında 1.5 cm'lik bir kısmı kesmedim. kesilen kenarları kesmediğim parçanın altına doğru kıvırdım. boşluğa patatesli harç doldurdum. yumurta sarısı-süt karışımı sürdüm ve 180 derce fırında yaklaşık 25 dk pişirdim.
örgü şekli için: hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar aldım ve elimle biraz açtım. hamurun sağında ve solunda bıçakla 4 çizik yaptım.  ortaya patatesli harcı koyup parmak gibi olan parçaları bir sağından bir solundan patatesli harcın üstüne kapattım. üzerine yumurta sarısı-süt sürdüm ve 180 derecede 25 dk kadar pişirdim. işte poğaçalarım.


sevgiyle :)