6 Kasım 2013 Çarşamba

keşke herşeyi dosdoğru söyleyebilsen be evladım,

böcüğün karnı ağrıdığında aslında servisteki arkadaşlarına kızmıştır, başı ağrıyorsa ödevini tek başına yapmak istemiyordur. yani bir sorun olduğunda bunu bambaşka bir şekilde ifade eder ve ben sorunun gerçekte ne olduğunu bulmak için şekilden şekile girerim. bu durum artık beni yormaya başlamışken aletha solter'ın kitabında okudum ki aslında bütün çocuklar öyle çünkü sorunun ne olduğunu kendileri de bilemiyorlar ve öfkelerini bu şekilde açığa çıkarıyorlar.
yani karın ağrısının nedeninin servisteki kızlar olduğunu öğrenmek için kırk takla atmak, e ben hep karnın ağrıyor zannediyordum, baştan söylesen servis problemini çözmüştük ve karın ağrısı geçmişti şimdiye.

dün durdum düşündüm acaba bunu, böyle imalarla yaşamayı nereden öğreniyorlar diye. ve buldum (arşimet gibi sokaklara fırlamayacağım:)) bizden tabi ki. herşeyi olduğu gibi bunu da bizden öğreniyorlar. bir sorun olduğunda ima etmeyi, benimle ilgelen senin ilgine ihtiyacım var demek yerine bu ihtiyacı öfkelenerek-bazen ağlayarak-bazen hasta olarak belirtmeyi.
neden başaramıyoruz dosdoğru söylemeyi? senin bu davranışın beni üzüyor ya da incitiyor, benimle daha fazla ilgilenmesi istiyorum çünkü çocuklar tüm hayat enerjimi silip süpürüyor ve ben kendimi şarj edemiyorum. bazen nefes bile alamıyorum. bu nedenle düzenli çalışamıyorum ve bu durum beni rahatsız eden apayrı bir konu. ama tüm bunlar birleşiyor ve ben aslında sana değil kendime öfkeliyim. ne olur beni bu döngüden çıkar diyemiyoruz en yakınımızdakine. bunun yerine öfkeleniyor ya da içimize kapanıyoruz.

bunun bir çözümü olmalı? önce kendimiz çözmeliyiz bu problemi sonra çocuklarımıza örnek olmalıyız:
bir sorun varsa söyle de çözelim çocuğum, başka sorunlar gösterip asıl problemi çözümsüz bırakma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder